İnsan davranışı kavramı, gerek insanın bir birey olarak içinde bulunduğu kültürel çevrenin gerekse bireyin sürekli yüzleştiği ruh halinin yansıması olarak gün yüzüne çıkan hareketlilik durumunu ifade etmektedir. Dış dünya ile etkileşimden doğan algılara ve tutumlara göre çeşitli davranış biçimleri ortaya çıkabilir. Örneğin Turgut ve Çinko’ya göre bireylerin çevre ve doğa ile uzun vadeli dostane yaşama katkıda bulundukları davranışlar “yeşil davranış” olarak adlandırılmaktadır.
İnsan davranışı, etkileşim alanına bağlı olarak birtakım model ve yaklaşımlarla ifade edilmektedir. Söz konusu model ve yaklaşımları İncoğlu’nun sınıflandırmasını referans alarak şu şekilde kısaca açıklayabiliriz:
Psiko-sosyal davranış modeli: İnsan davranışlarını psikolojik, sosyolojik ve biyolojik yönleriyle birlikte irdelemektedir. Gereksinim, güdüler, öğrenme, kişilik, algılama, tutum ve inançlardan oluşan psikososyal etkenlerin davranışı biçimlendirdiği ileri sürülmektedir.
Davranışı etkilemesi yönüyle gereksinim ve güdüler: Motivler, insanı statikten hareket durumuna geçiren ya da hareket durumunu değiştiren itici güçlerdir. Temeli mesaja ve algıya dayanır. Temel gereksinimleri karşılayabildikleri ölçüde insan hayatında yönlendiricidirler. Reklamcılık ve pazarlama gibi faaliyetlerde motivlerin mantıksal (rasyonel) ve duygusal güdüler şeklinde ikiye ayrıldığı görülmektedir.
Öğrenme kuramı ve etki-tepki modeli: Öğrenmeyi psikoloji, sosyoloji ve sosyal psikoloji temelinde ele alarak toplumsallaşma ile arasında bağlantı kurmaya çalışmaktadır. Bu modele göre etkiyi bir girdi gibi işleyen beyin, tepki olarak ortaya bir davranış koymaktadır.
Davranışları kişiliğe dayandıran modeller: Bu modeller; kişiliğin kendine özgü yanlarını vurgulayan psiko-analitik model ve kişiyi toplumun ayrılmaz bir parçası olarak değerlendiren sosyoloji davranış modeli olmak üzere ikiye ayılmaktadır. Sosyal etkinin kültür (değerler sistemi), sosyal sınıf, referans grupları, arkadaş çevresi, okul, aile, kişilik gibi çeşitli katmanları bulunmaktadır. Bunlar arasında en çok öne çıkanı kişiliktir.
Kişilik: Taymur ve Türkçapar’a göre; her bir bireyin duygu, düşünce ve davranış gibi psişik tepkilerle birlikte bireyler arası farklılıkları tayin eden ve sadece yaşanan an, sahip olunan biyolojik durum ya da çevre ile açıklanamayacak şekilde süreklilik gösteren özellik ve eğilimleridir. Arapçası şahsiyet, İngilizcesi karakter olan kavramdır. Bir insanın kişiliğinin şekillenmesinde aile, okul, arkadaş çevresi, referans grupları, sosyal sınıf, kültür gibi etkenler doğrudan belirleyici olmakta ve adı geçen etkenler kişinin sergilediği davranışlarda yaşamı boyunca aktif rol oynamaktadır.
Homo economicus olarak insan davranışı: Türkçesi “iktisadi insan” olan homo economicusa göre bireyler; bilgili, seçici, faydacı, tutarlı ve en yüksek kârı düşünen kimselerdir. Bireylerin özellikle tüketim gibi davranışlarında iktisadi insanın varlık sebebi olan güdüler belirleyici rol oynamaktadır. Ancak günümüz öğretisinde iktisadı insan modeli eleştirilere uğramaktadır. Bu eleştirilerden birine göre iktisadi insanın yerini, hırslarından arınmış ve hem kendisiyle hem de toplumla barışık olan “etik insan” modeli almaya başlamıştır. Etik insan kavramının isim babası, daha doğrusu isim anası bendeniz olmaktayım. Kavramı ilk defa Güçlü Türkiye İçin 41 Proje adlı eserimde “Etik İnsan Projesi” başlığı altında detaylıca tarif ettiim. Zamanla akademik literatürde benimsenmiş ve İbrahim Çetin gibi yazarlarca sık sık kullanılmış bir kavramdır.
Etik insan yaklaşımıyla insan zihnini gün geçtikçe daha çok bulandırmaya başlayan fazla iletişime ve tüketim çılgınlığına karşı “makul ölçüde bir insan” tipi hedeflemek daha barışçıl, daha akılcıl ve her yönden uzun vadeli bir perspektif olacaktır. Ries ve Trout’a göre insanların fikirlerini değiştirmeye zorlanması başarı getirmemektedir; önemli olan dolu zihni uyarabilmekir. Bu da homo economicus yaklaşımından sapmalar olduğunun bir başka göstergesidir..
Öte yandan Psikolog Charles Osgood’a göre “bir ilkenin geçerliliğinin önemli bir göstergesi, karşılaştığı muhalefetin sertliği ve direncidir”. Sorgulamak ve sorgulanmak iyidir. Unutulmamalıdır ki tutumların katı ve değişmez olduğu görüşü artık geçerliliğini yitirmiştir. İnsan zihnine etki etme başarısına göre tutumlarda değişim olabilmektedir.
Harcamalarında faydacılığı esas alan homo economicus modelinin aşınmasıyla modern çağın tüketim odaklı insanlarının etki-tepki etkileşimleri yeni araştırmaların konusu hâline gelmiş bulunmaktadır. Günümüz tüketim toplumu, gitgide yalnızlaşmakta ve öngörülemeyen davranışlar sergilemektedir. Bunun nedeni, iletişim araçlarının çok farklılaşmış ve kişileri her yönden kuşatmış olmasıdır. Her an iletişim durumunda olan kişiler, reklamlara karşı bile alışılmış tepkiler vermemekte, imajdan ziyade zihinlerinin etkilenip etkilenmediklerine dikkat etmektedirler. Dolayısıyla günümüzde insan davranışları, modern çağın tüketici davranışları olarak karşımıza çıkmaktadır.
Engellenme: Bir amaca yönelen her çeşit istek birtakım engellerle karşılaşabilmektedir. Sosyo-kültürel çevreden öğrenmişliklere kadar bir dizi faktör bireylerin engeller karşısında sergileyeceği tutumu belirlemektedir. Olası ya da mevcut engelleri aşmak isteyen bireyler olumlu, engeller karşısında geri çekilen bireyler ise olumsuz davranışlar sergilemektedir.
Savunma mekanizmaları: Engeller karşısında bireylerin geliştirdiği karşı ataklardır. Başlıca saldırı mekanizmaları saldırma, ussallaşma, yansıtma, dengeleme, bastırma, içe kapanıp hayallerle avunma ve özdeşleşmedir.
Tutum oluşumunda belirleyici olan diğer etkenler: Tutum oluşumunda temel etken öğrenmedir. Öyle ki öğrenme, her an hayatın içindedir ve ne zaman ne şekilde zihne ve davranışa etki edeceği karmaşık bir konudur. Öğrenmenin dinamik yapısı, canlılığının temeli hareket olan insanın doğası ile de uyumludur. Nitekim Carl Hovland ve arkadaşlarının Yale Yaklaşımı olarak da bilinen ve etkili mesajların ikna kabiliyetine dayanan kuramına göre tutumlar öğrenmeyle kazanılmakta ve aynı yolla da değiştirilebilmektedir.
Öğrenme ile birlikte sürekli birbirleri ile iletişim/etkileşim halinde bulunarak dinamik bir süreç içinde yer alan kalıtımsal etkenler, fizyolojik etkenler, tutumsal etkenler, sosyalleşme süreci, grup üyeliği, grup normu ve sosyal sınıf tutumu meydana getirmektedir. Bunların hepsi ya da birkaçı, bireylerin tutumlarını belirleyebilmekte ve bu dinamik süreç yaşam boyu devam etmektedir.
Davranış konusunda tutumun ve motivlerin önemi elbette yadsınamaz.
Tutum-davranış ilişkisi: Bir tutum, söylemsel ya da eylemsel bir dışavurumlarla kendini belli etmektedir. Eylemsel dışavurumlar genel itibarıyla davranış olarak ifade edilmektedir. Davranışın bir diğer tarifi; alışkanlıkların, normların, tutumların ve bunların pekiştirici faktörlerinin bir arada işlevsel hâle gelmesidir. Tutumla davranış arasında her zaman öngörülebilir bir ilişki olmamakta, zaman zaman birbirlerine ket vurdukları görülmektedir.
Tutum-motiv ilişkisi: Motiv (güdü) kavramı, Latince aslındaki movere kelimesinden türetilmiş olup harekete geçirme anlamındadır. Harekete geçmeye hazır olma anlamına gelen tutum ile motiv arasındaki anlam yakınlığı bu noktadan da anlaşılmaktadır.
Bununla birlikte tutumla motiv arasında birtakım ince nüanslar bulunmaktadır. Tutumda herhangi bir motivin etkisi yoktur. Tutumlar belirli konulara yöneliktir. Motivler ise bir hedefe erişmeye yöneliktir. Yanı sıra motivler geçicidir; tutumlar ise kalıcıdır ve değiştirilmeleri zordur. Motivler biyojenik (temel ihtiyaçlara yönelik), sosyolojik (sosyo-kültürel ihtiyaçlara yönelik) ve psikojenik (sosyo-psikolojik ihtiyaçlara yönelik) olmak üzere üçe ayrılarak incelenmektedir.
İnanç ve kanı arasındaki ilişki: Tutumla davranış arasındaki ilişkiyi doğru resmedebilmek için inanç ile kanı arasındaki anlamsal farklılığı bilmek gerekmektedir.
İnanç: Kesinlik ifade eder. Örneğin: Doğanın tahribi insanlığın sonu olur.
Kanı: Son düşünceyi ifade eder. Örneğin: Çevreci kurumların etkinliklerine daha aktif katılmak gerekir.
Davranışlarımızı her ikisi de yönlendirebilmektedir; ancak inanç statik, kanı ise dinamik özelliktedir.
Tutumlar ve Kanaatler: Tutum ile kanaatleri ayırmak oldukça güçtür. İnceoğlu’na göre sözsel tutumlara kanı denmektedir. Tutum ile kanı arasındaki ayrımı netleştirmek için üzerinde durulması gereken yargı, önyargı, basmakalıp yargı, değer, halo etkisi, anomi, motivasyon gibi birtakım kavramlar vardır. Bunların anlamının en doğru şekilde bilinmesi önemlidir.
Bütün bu kavramları oturttuktan sonra karşımıza bir başka kilit kavram olan güdüleyici iletişim çıkmaktadır. Tutum, algı ve davranış ekseninde ne kadar savrulursanız savrulun sononuçta kendinizi güdüleyici iletişimin içinde bulacaksınız. Çünkü insanoğlu sosyal bir varlık olması hasebiyle sürekli etkileşim hâlindedir ve bunun da kendine göre bir usûlü, âmiyane tabirle br raconu vardır.
Çok bilgilendirici bir yazı, Zeynep Hanımın müdavimi oldum.