Robert Toru Kiyosaki, Japon toprağı iken II. Dünya Savaşı’ndan sonra bir ABD eyaleti olan Hawaii’de, 1947 yılında doğmuş. Ralph ile Marjorie’nin oğlu; Beth, Jon ve Emy’nin kardeşi, Kim’in hayat arkadaşı. United States Merchant Marine Academy’de eğitim almış. Ünlü bir Amerikalı işadamı ve kişisel gelişim konuları yazarıdır. Rich Global Şirketinin kurucusu ve insanlara kişisel finans ve işletme eğitimi sağlayan Rich Dad Şirketinin sahibidir. Kamuoyunda Zengin Baba Yoksul Baba, Zengin Baba Finansal IQ’nuzu Arttırıyor, Zengin Babanın Yatırımcılık Kılavuzu, Zengin Babanın Zenginlik Komplosu, Zengin Çocuk Akıllı Çocuk ve Yeni Nesil Pazarlama Uzmanından Sırlar gibi Türkçe’ye de çevrilmiş popüler kitaplarla tanınıyor ve tahmin edeceğiniz üzere zengin babalar konusunda uzman, zenginlik konusunda takıntılı bir şahsiyet. Kendisi alışılmış yoksulluk hakkında zincirleri kırmaya yönelik ilginç fikirleriyle dikkat çekiyor ve tam manasıyla eski çağlardan bu yana kırılamayan dogmaları kırmak için kolları sıvamış…
Kiyosaki ile yapılmış bir röportajdan -kendimce önemli ve ilginç bulduğum ve sizlerle de paylaşmak istediğim- bazı pasajlar aktarmak istiyorum.
Girizgâh bâbında Kiyosaki, iki babası olduğunu söylüyor. Biri öz babası, doktoralı bir akademisyen. Fahri diyebileceğimiz diğer babası ise aslında bir arkadaşının babası ve sekizinci sınıfı yani bizdeki ortaokulu bitirdikten sonra birtakım sıkıntılar nedeniyle hayata atılmak zorunda kalmış, eğitim anlamında herhangi bir kariyere sahip değil. Fahri babası, birçok önemli şeyi bizzat tecrübe ederek öğrenmiş ve sürekli kendini geliştirmiş. Kiyosaki’nin öz babası ile fahri babası, gençliklerinde maddi yönden denk seviyedelermiş; ancak öz babası öldüğünde kendisine bir yığın borç bıraktığı hâlde fahri babası öldüğünde arkadaşına milyonlarca dolar miras kalmış. Kiyosaki bunun üzerine yıllarca kafa yormuş ve birtakım tespitlerde bulunmuş.
Kiyosaki’ye göre para kazanmak aslında bir bilim. Öyle bir bilim ki okullarda öğretilmiyor. Okullarda sadece iyi bir kariyer yapmanın yolları öğretiliyor. Bu yüzden aileler de çoğu zaman çocuklarına aynı ya da benzer şeyler öğretiyorlar ve çocuklarını birbirine yakın metotlarla benzer hedeflere yönlendiriyorlar. İp de buraka kopuyor. Eğer aileniz toplumun yüzde biri bile olmayan zengin kesimden değilse aslında sizlere farkında olmadan yoksul kalmayı aşılıyor. Kötü niyetliler mi, hayır; sadece zengin olmak hakkında bilgi, birikim ve ileri görüşlülüğe sahip değiller. Zira insan bilmediği bir şeyi öğretemez ki!
Birçoğumuz iyi ve düzenli maaşın tüm sorunları çözeceğini düşünürüz. Çevrenizdeki iyi ve düzenli maaş alan bireylere bakın. Hemen hepsi de robot gibi hiç aksatmadan belirli saatlerde işine gidip geliyor, kısa vededeki az birikimiyle yine belirli zaman ve şekillerde tatilini yapıyor ve hazırda parası olmadığı için bankalara gidip tüm hayatını ipotek göstermek karşılığında ev ve araba alıyor veya almak için ince hesaplar yapıyor. Bunun adı aslında modern köleliktir.
Toplumun büyük çoğunluğu para kazanmak için yırtınıp durur ama zengin olmak için çalışan oldukça azdır. Dikkat ederseniz zenginler gitgide zenginleşmekte ama yoksullar –orta sınıfla birlikte- gün geçtikçe yoksullaşmaktadır. Bizde buna “para parayı çeker” diyorlar. Evet, para parayı çeker ama asıl neden şudur: Zenginler paralarını yatırıma dönüştürerek aktifleştirir, yoksullar ise paralarını sürekli gideri olan kredili ev, araba, bitmek bilmeyen eğitim harcamaları gibi ölü alanlara kanalize ederek pasifleştirir. Yine yerli bir örnek verelim. Bizde gençler ellerine geçen parayı briktirerek cep telefonlarını yenileme peşindedir. Şu daima yenisi çıkan ve toplumda statü belirlediğine inanılan sözde akıllı cihazlardan bahsediyorum. Çılgın tüketim toplumunda teknolojiyi bir iki yıl geriden takip etmek neredeyse utanç gibi algılanıyor. Oysaki gençler lüzumsuz harcamalardan kaçınarak biriktirdikleri paraları bir araya getirip elde ettikleri az ama öz sermaye ile küçük bir işletme kurarak iş hayatına bir yerden başlayabilirler. Yahut fabrikalardan emekli olan 60 yaş üstü büyüklerimizi düşünelim. Hemen hepsinin hayali, aldıkları ikramiye ile çoluk çocuğu baş göz edip kalan para ve sınırlı emekli maaşı ile sakin bir hayat sürmektir. Ancak sürekli eriyen emekli maaşları hiçbir emekliyi mutlu etmediği gibi ailelerde de küçük sorunlar başlar. Küçük sorunları stres, stresi de ardı arkası kesilmeyen hastalıklar takip eder. Bunun yerine emekli olan birkaç kafadar ikramiyelerini bir araya getirse hatırı sayılır bir sermaye elde etmiş olurlar ve iş hayatlarındaki yılların birikimini ikinci bir öz sermaye kabul ederek bildikleri işte ticari bir girişimde bulunabilirler. Ne yazık ki çevremizde böyle müteşebbis emeklilere rastlayamayız; çünkü yoksulluk öğrenilmiştir! Yoksul gibi düşünen (ruhu fakir) insanlar, hayatlarının sonuna kadar para için çalışır ve maaşlarının artmasının sorunlarını çözeceğine inanırlar. Zengin gibi düşünen (hilkaten zengin) insanlar ise belirli bir süre para için çalışsalar da yeterli birikimi elde ettikten sonra bu birikimi yatırıma dönüştürerek daha çok gelir elde ederler ve artık para için çalışmayı bırakıp paranın kendileri için çalışmasını sağlarlar.
Çarpıcı bir örnek daha vermek isterim. Eminim bazılarınız duymuştur: Daniel Brandon Bilzerian! Popülaritesini borçlu olduğu sosyal medyadaki kısa adıyla Dan Bilzerian… Ermeni kökenli Amerikalı poker oyuncusu ve herkesin yerinde olmak istediği, sınırları aşan bir çapkın. Sürekli birbirinden lüks yatlar içinde ve birbirinden güzel kızlar arasında veya bazen de bir para havuzunun içinde dolarlar saçarken pozlar verdi. Bu görüntüleri milyarlarca kez tıklandı, milyonlarca hayranı oldu. Ancak bir süre sonra Dan’in aslında çok zengin olmadığı, ailesinden kalan serveti harcadığı, pokerden de pek anlamadığı ve hatta son lüks hayat pozları için bankalardan epey kredi çekerek borçlandığı ve nihayet battığı anlaşıldı. Bu kötü son, hayranları için büyük bir şok ve hayal kırıklığı demekti. Dan’in durumu, Kiyosaki’nin Zengin Baba Yoksul Baba kitabında anlatılanları doğru çıkarmaktadır. Ancak bir farkla ki Kiyosaki yoksul babasını değil zengin babasını örnek almış; Dan ise zengin babasını unutarak birikime, yatırıma, girişimciliğe hiç heves etmemiş, yoksul babaların şansı dönen zengin ama fakir ruhlu evlatları gibi gösterişe, şatafata, lükse dalmış ve kaçınılmaz bir son olarak iflas bayrağını çekmiştir. Dan, elindeki imkânları önce yatırıma çevirip belirli ve istikrarlı bir gelir meydana getirseydi, o çok sevdiği şatafatlı hayatı sürdürebilir hâle getirebilirdi.
Kiyosaki’ye dönelim…
Fahri ama zengin babasını öz ama yoksul babasına tercih eden Kiyosaki diyor ki:
“Eğitim sistemi sana çalışan olmayı öğretmek için tasarlandı, yoksullar her zaman aramızda olacaklar çünkü her şey burada (beyinde) başlıyor, ‘bunu yapamam, bunu karşılayamam, vaktim yok’ dediklerinde söyledikleri şeyi düşünerek sözcüklerin olumsuz enerjisine yeniliyorlar. Bunu karşılayamam diyerek risk almaktan kaçan çok kişiyle karşılaştım. Akademisyen babam, ‘para içinde mi yüzüyorum ben, bunu karşılayamam’ derdi. Zengin babam da ona bu yüzden yoksul derdi. ‘Bunu karşılayamam’, ‘çok yorgunum’ ya da ‘spor salonuna gidemem’ demek kaçıştır. Gerçek ise şudur; spor salonuna gitmek için çok tembelim! Peki zengin babam ‘bunu karşılayamam’ yerine ne derdi? ‘Nasıl karşılayabilirim’, ‘nasıl yapabilirim’ derdi. Bazı söylemler zihin açar, bazılarıysa kapatır. Bunu karşılayamam dediğiniz an düşünceniz gerçeğe dönüşmektedir ve zihninizde bir fırsat kapısı kapanmaktadır. İnsanlar şu an evlerinde oturuyorlar, finansal krizlerle boğuşuyorlar, para hakkında endişeleniyorlar, belki de çok para kazanıyorlar ama yaptıkları işten mutlu değiller. Muhtemelen bu size öğretilendir. Süper egonuza bu yerleştirilmiş. Yoksulluk size ailenizden miras kalır. Özellile orta sınıfta aileler tarafından öğretilir. Zihniyetinizi değiştirinceye dek size hangi para yardım edebilir ki? Bunu en iyi piyango talihlilerinde görüyoruz. Hâlen aynı problemlere sahipler. Çünkü onların ruhu fakir. Zihinlerdeki bir ses onlara ‘yoksulsun, yoksul kalacaksın’ diye sesleniyor. Paraları hızla eriyor ve yok oluyor. Bu gerçeği insanların kabullenmesi çok zor. Birçok profesyonel sporcu da aynı durumda. Milyonlarca dolar kazanıyorlar ama üçte ikisi beş yıl sonra iflas etmiş oluyor. Çünkü yoksul ailelerden geliyorlar. Bunu onlara söylerseniz çok kızacaklar. ‘Bu zenginlerin hatası, siz benim paramı çaldınız, devlet paramı aldı’ diyecekler. Bu konuda Bay Lipton diyor ki “öğrenilmiş yoksulluk genetik olarak aktarılıyor”. Korkutucu olan da bu. Eğer öğrenmek istemezseniz size yardımcı olamam. Benim de kötü zamanlarım oldu, ben de finansal krizler geçirdim, beni arkamdan bıçaklayanlar oldu; ama bunlar iyi şeylerdi çünkü beni büyüttüler. Bu, manevî bir kazançtır. Okullarda öğretildiği gibi hata yapmaktan korkan insanlar hiçbir zaman büyüyemiyorlar. Maneviyatta iyi veya kötü, doğru veya yanlış, yukarı veya aşağı vardır. İnsanların çoğu iyi, doğru, yukarı olmak ister. Ama böyle bir şeye hiçbir zaman tam olarak sahip olamayız, böyle bir şey gerçekçi değildir. Yoksulların yoksul olmalarının genel sebebi hata yapmamalarıdır! O kadar güvenli oynuyorlar ki, o kadar sağlamcılar ki okullarda öğretildiği gibi hiç hata yapmazlar ve bunla da övünürler. Aslında bu onların hiçbir şey öğrenmediğini gösterir. Eğitim sistemi temelden bozuk, öğrenmeye karşı, hayatın gerçeklerine karşı. Ortalama bir öğrenci ‘yaşasın AA not aldım, artık bu dersle ilgili en iyi şeyleri ben yapacağım’ der. Bu sadece boş bir hayaldir. Bir de şu yönden bakalım. Tek başınasın ve bir rugby takımına karşı oynuyorsun, seni elbette ezip geçerler. Bir takımın olmalı; avukat, bankacı, muhasebeci gibi şeylerin olmalı. ‘Oynamak istediğim oyun bu değil’ deme lüksün yok. Madem öyle bu oyunu oynamayacaksın. İş hayatı bir oyundur; avukatlarla, bankacılarla ve söylemekten nefret etsem de politikacılarla oynanır! İnsanlar ‘para benim için o kadar önemli değil’ diyor. Para senin için önemli değilse tamam değildir. Parayı umursamazsan para da seni umursamaz. Ama şunu bil ki böyle yapmakla söylediğin şey gerçeğe dönüşüyor. Üstüne bir de ‘asla zengin olmayacağım, zenginler açgözlüdür’ türü şeyler düşünüyorsun. Aslında durum tam tersidir. Şuna dikkat edin; zengin olmak için bir şeyler vermek zorundasındır. Benim bir sürü oyunlar programlamam, kitaplar yazmam gerekti; gayrimenkuller satın aldım, işyerlerine ve daha birsürü şeye para yatırdım. İşte bu yüzden zenginim. Oysaki açgözlü insanlar hiçbir şey üretmezler. Albert Einstein diyor ki ‘hayal gücü bilgiden daha değerlidir’. Ama bilgi de hayal kurmaya yardımcı olur. Birçok insanın eksiği de reel sektör ve iş bilgisidir; borçlanma gibi, vergiler gibi, muhasebe gibi… Bunları bilmelisiniz ama okulda bunları kimseye öğretmiyorlar ya da çok yüzeysel ve teorik olarak gösteriyorlar. Öğretmenler en önemli bilgileri saklayarak etik dışı davranıyorlar. Uygulamadıkları ve doğruluğunu test etmedikleri şeyleri öğretiyorlar. Örneğin New York’ta askerî okuldayken matematik öğretmenime sormuştum; ‘bunları hayatta hiç kullanacak mıyım?’ ‘Hayır’ dedi. ‘O zaman neden öğretiyorsun’ diye sordum. ‘Çünkü bu işten para kazanıyorum’ dedi. ‘Peki siz kullanıyor musunuz’ diye sordum.. Yine ‘hayır’ dedi. Hayatta insanlara önerdiğim şeylerden biri de sahte bir öğretmen yerine gerçek bir öğretmen bulmalarıdır. Sahte öğretmen, öğrettiklerini yapmayandır. Gerçek öğretmen, öğrettiği şeyi her gün yapandır. Bazıları ‘yoksullara neden para vermiyorsun’ diye soruyor. Problem şu ki böyle bir şey daha fazla yoksul meydana getirir. Balık verme, balık tutmayı öğret! Birine balık verirsen balık isteyen başkaları da gelecektir. Alışkanlıklarımız sonucu şekilleniriz. Bu alışkanlıkları kırmadan da değişemeyiz. Bazıları da ‘zengin babamın bunu nasıl öğrendiğini, diğer babamınsa neden öğrenemediğini’ soruyor. Cevabı gâyet basit. Çünkü zengin babamın babası o on üç yaşındayken ölmüştü. Zengin babam henüz on üç yaşındayken işleri idare etmesi gerekiyordu. Bu yüzden okulu bırakıp işlerin başına geçti. Bu büyük bir şanstı. Böyle zor durumlar başlangıçta şans gibi görünmez ama zamanla şansa dönüşürler. Onun öğretmenleri bankacısı, emlakçısı, avukatları olmuştu. Benim tabirimle o gerçek öğretmenler edinmişti. Rugby bir takım oyunudur, futbol da… Sadece kurallar farklıdır. Bazıları ise yalnız oynamayı sever. Herkesin oyun tarzı farklıdır. Benim finansal oyunum ilkin ticaret, sonrasında ise emlakçılık oldu. Gençlere tavsiyem, kendi oyun tarzlarını ve kendi gerçek öğretmenlerini keşfetmelidir. Mottom ise şudur: Bir yere gitmek istiyorsan orayada daha önce gitmiş birini bulmak en iyisidir!”
Kiyosaki’nin bu mesajları aklıma Kayserili zenginleri getirdi. Hani meşhur bir laf vardır; Kayseri’de kafası çalışanları ticarete yönlendirir, kafası çalışmayanları ise okuturlarmış. Kiyosaki aslen Hawaiili değil de Kayserili olabilir mi!
Kiyosaki, sözde Covid19 pandemisi gibi sebeplerle derinleşen global ve yerel ekonomik kriz zamanları için de önemli tavsiyelerde bulunuyor:
“Maaşınız stabil değildir, yarın kendinizi sokakta bulabilirsiniz. Bu çağda stabil olan sadece girişimciliktir. Bu kadar az insanın finansal özgürlük kavramını önemsemesi beni hayrete düşürüyor. Zengin olmak bir seçimdir. İnsanların çoğu sadece bekliyor. Hazırlık yapmıyoruz, çalışmıyoruz, bekliyoruz. Her zaman birilerinin bize bir şey söylemesini bekliyoruz. Amirlerimiz ‘zor zamandayız’ derken, patronlarımız ‘kovuldun’ derken çalışanlar sadece bekler, hiçbir şey yapmazlar. İnsanlar şikayete devam edecekler. Maaşları az olduğu için habire söylenecekler. Kriz zamanında hiçbir fırsat olmadığını düşünecekler. Onları gerçekten anlıyorum. Bütün bu arızaların temel nedeni, çocukluktan itibaren onlara patron değil ‘çalışan’ olmalarının öğretilmesidir. Bir girişimci için kriz zaten başlı başına fırsattır. Bir girişimcinin zihin yapısı ile bir çalışanın zihin yapısı arasında dağlar kadar fark vardır. Ekonomik kriz zamanlarında insanlar hep iki gruba ayrılır. Bazıları, ‘her şeyimizi kaybettik, şimdi ne yapacağız, hiç paramız kalmadı’ diye yakınırken girişimci ruhlu taraf ‘evet zor olacak ama her halükârda para kazanacağız’ der. Zor zamanlar bir gün içinde değişmez ama aldığımız kararlar değişebilir. Ben de herkesin finansal güvenlik adına kararlar almasını istiyorum. Girişimci veya 8-5 çalışan bir beyaz yakalı olmanız fark etmez; kriz zamanında herkes para kazanabilir. Harekete geç, tembelliği bırak! Ama biliyorum ki insanların çok büyük bölümü sahte stabiliteyle kendini kandırmaya devam edecek. Oysaki bugün düzenli yatan maaş aslında senin için istikrar değildir; zira yarın sokakta kalmayacağının garantisi yoktur. Bu zamanda istikrarlı olan ancak girişimci ruhtur. Satacak bir şey bul ve bekleme, ilerle! Ayağa kalk ve bir şey yap! Halka arz edebileceğin bir ürün ya da hizmet bul! Sistem para basmaya devam ediyor, bundan faydalan, bu bir fırsat! Hatta şu anda dünyada her zamankinden daha fazla fırsat var. İnternet çağında her şey elimizin altında. Ekonomi çökse bile insanlar ihtiyaçları için para ödemeye istekli olurlar. Önceden de böyleydi, hep böyle olacak. İnsanların her zaman yemeğe, giyinmeye, eğlenmeye ihtiyacı vardır. Bunlar için hep para ödediler ve ödemeye devam edecekler. Her zaman birçok fırsat var; senin için de uyanıp harekete geçme zamanı! Hükûmetler darphaneleri kapatmayacak; trilyonlarca Dolar (Euro, Lira) basacaklar ve sen hâlâ oturmaya devam edeceksin ve devletten yardım bekliyor olacaksın. Sokağa atılmayı mı bekliyorsun? Çoğu insan sadece oturup televizyon izler ve iyi bir şey yaptığını düşünür. Haberleri, politikayı, gündemi takip ettikleri için ekonomiyi bildiklerini sanırlar. Aslında her şeyi bildiklerini sanırlar ama kendi problemlerinin bile üstesinden gelemezler. Eğitim sistemlerindeki en büyük problem, insanların okula gidip kendini kanıtlayamamış eğitimcilerden eğitim almalarıdır. Biz onlara öğretmen veya profesör falan diyoruz. Neler oluyor? İnsanlar, başarısız eğitimcilerin, kendi gölgesinden korkanların izinden gidiyor. Bu öğretmenler sadece korkuyu öğretiyor. Yetersiz olmak size öğretildi, başarısız olmaktan korkuyorsunuz. Bir gün maaşınızın verilememesinden bile korkuyorsunuz. İnsanların kafasında sadece maaş var. Maaş, maaş, maaş, ne zamana kadar? Aptal maaşlarınız olmada bir hafta bile yaşayamazsınız ve aslında sorun da bu. Acilen hayat tarzınızı, zihin dünyanızı değiştirmelisiniz. Aptallar elindeki parayı boşa savururken girişimciler tam tersine çöpü bile paraya çevirebilir. Alışkanlıklarımızın kölesiyiz. Alışkanlıklarınızı değiştirirseniz hayatınız değişecektir.”
Kiyosaki’nin cümlelerinin çoğunun altına imzamı atıyorum. Bir defa biz, “nerede hareket, orada bereket” diyen bir milletiz. Hareketle kazanç arasındaki bağı çok önceden çözmüşüz. Ne var ki son zamanlarda televizyonlar, telefonlar, bilgisayarlar önünde oturmayı fazlaca abarttık, oturdukça uyuştuk, uyuştukça gerek paramız gerekse ömrümüz bereketsizleşti.
Tabii şunu da belirtmek gerekir ki Batı’daki zengin algısıyla bizdeki zengin algısı aynı değildir. Batı’da zengin denince –eğer geleneksel olarak zengin aileden gelmiyorsa- kafayı çalıştırarak veya olağanüstü çabalayarak dişe dokunur bir servete sahip olan kimseler akla geliyor. Zihinde öfke, nefret, haset gibi negatif duygular belirmiyor. İtalya’daki Mediciler gibi kuşaktan kuşağa aktarılan bir zenginlik söz konusu olduğunda ise zenginlikle asalet arasında zihinsel eşleştirme yapılıyor. Kiyosaki’nin bahsettiği zengin babalar da daha çok bu geleneksel zenginler. Bizde ise zengin algısı oldukça farklıdır. Zengin denince genellikle çalıp çırparak, yolsuzluk yaparak, mafyavari usûllerle el koyarak veya politik kanallarla haksızlık yaparak mal mülk sahibi olanlar akla geliyor. Yanlış bir çıkarım olduğunu söyleyemeyiz ama bileğinin hakkıyla, alnının teriyle zengin olan kimseleri bu gibilerden itina ile ayırmamız ve zihnimizdeki zengin algısını güncellememiz gerekiyor. Mesela Türkiye’nin sayılı zenginlerinden Vehbi Koç’u düşünelim. Tam da Kiyosaki’nin anlatıp durduğu zengin tiplerden. Yıllar önce medyaya verdiği bir demecinde diyor ki; “çalışanın tatil yapması şart, on beş yıldır tatilimi Erdek’te geçiriyorum, Erdek’i hem ucuz hem de güzel olduğu için tercih ediyorum”. Üç ayrı televizyon markası üreten bir iş adamı olduğu için kendisine yöneltilen bir soruya da “renkli televizyon lükstür, benim evimde yok” diye cevap veriyor. Bunları söyleyen Vehbi Koç’un çocukları da torunları da zengin mi? Evet, zengin. Çünkü bu tür zenginlik kalıtsaldır.
Zenginlik algısı kültürlerde farklı olabilir ama tembellik algısı aynıdır. Bizde maalesef öğretilmiş bir hazırcılık var. Aile içinde anne-babalar, çocuklarını mümkün mertebe ekmek elden su gölden yetiştirerek şımartmayı, her istenileni emir telakki ederek yerine getirmeyi marifet sanıyorlar. Hazırcılık ise maalesef tembelliği doğuruyor. Kiyosaki’nin tembeller için söylediklerini okudunuz. Aslında İslamiyet de hazırcılığı, tembelliği sevmez hatta Müslümanları ticarete teşvik eder. Peygamberimiz bir hadisinde “ticarete devam edin çünkü rızkın onda dokuzu ticarettedir”, aklıma gelen bir başka hadisinde ise “küçük yatırım yapan küçük, büyük yatırım yapan büyük kazanır” demiştir. Kiyosaki bu hadisleri duysaydı muhtemelen Müslüman olmayı düşünürdü.
Mevzunun tabii bir de negatif yönü var. Evet, zengin olmak güzeldir, akıllıcadır, teşvik edilebilir ama bir zaruret değildir. Hem zenginlik bir yönüyle de ihtiras demektir. Dünyaya hâris olan çoğu kişinin, zengin olsalar bile mutlu olamadıkları, işe güce daldıkça yalnızlaştıkları görülmektedir. Tamam, para pek çok kapıyı açabilir ama her kapıyı açamaz. Paranın açamadığı en büyük kapı ise kapıların kapısı olan öbür dünya kapısıdır. Öbür düya inancı sağlam olanlar için zenginlik, o yüzden çok da umursanacak bir husus olmamıştır.
Şu kadarını söylemekte fayda var ki tüketim çılgını olmuşsanız, Kiyosaki’nin tavsiyelerini dikkate alıp derhal bir işe ama kendi işinize girişmelisiniz. Yoksa bu tüketim sevdası sizi çıra gibi yakar bitirir ve bir gün kendinizi gerçekten sokakta bulabilirsiniz. Girişimcilik ruhu sonradan kazanılabilen güzel bir ruhtur; önce aklı, sonra el ve ayakları çalıştırmaya bakar. Girişimci bir ruha sahip olmak isteyenlere Kiyosaki’nin şu veciz sözünü bir kez daha hatırlatmak istiyorum:
“Bir yere gitmek istiyorsan orayada daha önce gitmiş birini bulmak en iyisidir!”
Unutmayın, çevrenizde sizinle aynı durumda olan bir yığın insan var. Hepsi de bir yerden işe koyulmak istiyor ama kimisinin sermayesi, kimisinin güzel bir fikri, kimisinin teknik bilgisi, kimisinin piyasa bilgisi, kimisinin de cesareti yok. Böyle bir tabloda ‘nasıl güçlü bir ekip kurabilirim’ sorusunun cevabını ısrarla aramak ve daha fazla zaman kaybetmeden harekete geçmek gerekiyor. Bunu yaparken de eğer hedefe daha önce ulaşmış, bir şeyler başarmış birilerini örnek alırsanız süreci oldukça hızlandırmış olacaksınız. Vakit nakittir! Beklediğiniz, beklettiğiniz ya da ertelediğiniz her an zarardasınız!
Motivasyonum eksik diyorsanız da bunun tembellik için ileri sürdüğünüz kocaman bir bahane olduğunu biliniz. Kaldı ki sizi motive edecek pek çok realite var. En basitinden hepsi birbirinden ilginç başarı hikayeleri mükemmel birer motivasyon kaynağıdır. Yakın çevrenizde bile bir yığın çarpıcı örnekle karşılaşabilirsiniz. Yeter ki bakmayı ve görmeyi bilin! Zenginliğin yollarını illa Amerikalarda aramak gerekmiyor.
Haydi kendine güven, ayağa kalk ve hedefe doğru yürü…