Yaşayan tüm canlılar, doğal haklara sahiptir ve bu hakların yok sayılması hem hayatın işleyişi hem de doğa üzerinde ciddi tahribatlara sebep olur. Hayvanlar, yüzyıllar boyunca insanların en iyi dostları olmuşlardır. Özellikle kedi ve köpekler çok uzun süredir insan hayatının bir parçasıdır ancak tabii ki hayvan hakları sadece evlerimizde bizlerle yaşayan hayvanlar ile sınırlı bir konu değildir. Doğada yaşamını sürdüren, yaşam hakkı elinden alınan ya da yaşadığı alanlar yok edilen hayvanların da hakları vardır ve bu haklar insanlar tarafından savunulmalıdır. Çünkü hayvan dostlarımızın bizler gibi kendilerini ifade etme, isteklerini konuşarak anlatma şansları yoktur.
Eski çağda insanlar hayvanlara zalimce davranmakla birlikte, yine de onları tek başına varlıklar olarak görmekteydiler. Ancak, sahip olunan hayvan sayısı arttıkça hayvanlar ayrı ayrı varlıklar olarak görülmekten çıkarak sürü haline gelmişlerdir. Artan nüfusun beslenmesinde gerekli olan gıdanın sağlanması, sürü olarak görülen hayvanların tüketimini bir endüstri kolu durumuna getirmektedir. Böylece birbirinin neredeyse tıpa tıp aynısı biçiminde yetiştirilen hayvanların birer canlı sebze gibi kesilip biçilmeleri insanların hayvanlar hakkındaki anlayış ve görüşlerinin daralmasının da bir göstergesi olmaktadır.
Son dönemde küresel anlamda yaşanan toplumsal, ekonomik ve siyasi değişimlerle beraber daha bütünsel, özgür ve adil bir dünya yaratma fikrine odaklanıldı. Bu da çevre ve doğa ile ilgili meselelerin ön plana çıkmasına ve bu konularda düzenlemeler yapılmasına olanak sağlıyor. Günümüzde, dünyanın ve ekosistemin en değerli unsurlarından biri olan hayvanların özgürce yaşama haklarının hukuki olarak korumaya alınması için devletler çeşitli çalışmalar yapmaya başlıyor.
Ülkemizde, hayvan hakları 2004 yılında çıkarılan 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu kapsamında düzenleniyor. Bu kanun, tüm hayvanların eşit olduğunu ve kanun hükümleri çerçevesinde yaşama haklarına sahip olduklarını belirtiyor.
5199 sayılı kanuna göre; evde hayvan besleyen kişiler, evde bulunan hayvanı belediyeye bildirmek ve kaydettirmek ile yükümlüdür. Hayvan sahipleri hayvanı beslenemeyeceği ya da yaşaması için hayvanın türüne uygun iklimin olmadığı bölgelere terk edemez. Yani hayvanını sahiplendirebilir ya da hayvan bakımevlerine bırakabilir. Ayrıca, evde beslenilen hayvanın kaybolması ya da vefat etmesi durumunda da en geç 7 gün içerisinde belediyeye bilgi verilmelidir. Kanun, petshop’larda bulunan ve ticareti yapılan hayvanların uygun koşullarda yaşamaları gerektiğini de vurguluyor.
Ülkemizde, her sene hayvan hakları ihlallerinde ödenmesi gereken ceza bedelleri Orman ve Su İşleri Bakanlığı tarafından belirlenip açıklanıyor. Kanun kapsamında illerde Hayvanları Koruma Kurulu bulunuyor ve bu kurulun görevleri arasında hayvanların korunması ve hayvan sahiplerinin kanunda belirtilen görevleri yerine getirip getirmediğinin denetlenmesi de yer alıyor.
Ülkemizde hayvan hakları ihlali durumda hapis cezası yaptırımı bulunmuyor ancak para cezası uygulanıyor. Bu konuyla ilgili kanun düzenlemeleri sık sık gündeme geliyor ve hayvan dostlarımızın daha iyi koşullarda yaşamaları için gerekli düzenlemeler yapılmaya devam ediliyor.
Türk Ceza Kanunu’nda hayvanlarla ilgili olarak yapılan sınırlı sayıdaki düzenlemelerde ise hayvanlar nesneleştirilmiş ve hakları olan bir canlıdan çok bir insana ait bir eşya gibi değerlendirilmiştir. Yapılan düzenlenmelerde hayvanların hakları değil hayvan sahibi olan insanların hakları merkeze alınmıştır. Herhangi bir şekilde hayvana zarar verilmesi durumunda, ancak hayvan sahibinin meydana gelen zarar ve ziyandan dolayı savcılığa suç duyurusunda bulunması sonucu dava açılabilmektedir. Savcılığın kendiliğinden soruşturma açma ya da şikâyete karşın davaya devam etme yetkisi yoktur. Hayvan sahibi şikayetinden vazgeçtiği zaman ceza yargılaması olduğu yerde durur.
Türk hukuk sisteminde insan dışındaki her şeye “mal” ya da “eşya” olarak bakılmaktadır. Hayvanların eşya olarak kabul edilmesinin sonucu olarak kanunda çelişkiler ortaya çıkmıştır. Sahipli hayvanlara zarar verilmesi sonucu yaptırımlar uygulanabiliyorken, sokak ve yaban hayvanlarına karşı işlenen suçlarda suçlular herhangi bir yaptırımla karşılaşmamakta ve yalnızca idari para cezası ile cezalandırılmaktadır. Türk Ceza Yasası’nın 151. maddesi mala zarar verme başlığını taşımaktadır. Maddenin ikinci fıkrası, haklı bir neden olmaksızın sahipli hayvanın öldürülmesi, işe yaramayacak hale getirilmesi ya da değerinin azaltılmasına neden olan kişi hakkındaki cezai sorumluluğu düzenlemektedir. Maddenin yollamada bulunduğu birinci fıkra cezalandırmayı mağdurun şikayetine bağlamıştır.
UNESCO tarafından hayvanların maruz kaldıkları kötü muameleler, haklar kuramı temelinde göz önüne alınarak Hayvan Hakları Evrensel Bildirgesi hazırlanmış ve 15 Ekim 1978’de Paris’te ilan edilmiştir. Bu bildirgeye göre bütün hayvanlar, yaşam önünde eşit doğarlar ve dolayısıyla var olma hakkına sahiptirler. Diğer bir ifadeyle söz konusu Bildirge, bütün türlerin doğal denge içinde yaşama hakkına sahip olduğunu kabul etmiştir.
1978 yılında ilan edilmiş olan ve Türkiye’nin de imzaladığı Hayvan Hakları Evrensel Bildirgesi hayvanların da insanlar gibi birer canlı olduklarını, hissedebildiklerini, bazı duyguları insanlar gibi yaşayabildiklerini, kısmen de olsa bilinçli varlıklar olduklarını ve en önemlisi de hayvanların hakları olduğunu belirten ilk uluslararası belgedir.
Ancak bu bildirge devletler tarafından imzalanan ve onaylanan bir sözleşme olmadığından hukuki bir bağlayıcılığı yoktur. Bu bildirge, 1989 yılında Hayvan Hakları Federasyonu tarafından tekrar düzenlenerek 1990 yılında UNESCO Genel Direktörü’ne sunulmuş ve aynı zamanda halka açıklanmış olup, güncellenen metin toplam 14 maddeden oluşmaktadır.
Sonuç olarak; Her ne kadar mevcut düzenlemeler hayvanları korumaya yönelik ana hatları oluşturmuş olsa da yeterli korumayı sağlayamadığı açıktır. Mevcut düzenlemelerde sorunların en başında hayvanların bir eşya olarak değerlendirilmesi gelmektedir. Hayvanların da canlı varlıklar olduğu ve onların ve diğer tüm canlıların hayatlarının da insan hayatı kadar değerli olduğu göz önüne alınmalıdır.
Mevcut düzenlemelerdeki bir diğer sorun ise hayvanlara verilen zararın suç olarak değerlendirilmemesidir. Oysaki ister sahipli olsun ister sahipsiz bir hayvana verilen zararın bir insana verilen zarar gibi suç kavramı kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir. İdari para cezası yaptırımı yeterince caydırıcı olmamış ve hayvanların yeterince korunmasını sağlayamamıştır.
Bu nedenle ülkemizde hayvanların korunması adına yeni ve daha etkili bir hukuki düzenlemeye ihtiyaç duyulmaktadır. Yeni hukuki düzenlemede hayvanların bir eşya değil birer canlı olduğu unutulmamalı, sahipli ve sahipsiz hayvan ayrımı ortadan kaldırılmalı ve hayvanlara verilen zararlar suç kapsamında değerlendirilip caydırıcı yaptırımlar uygulanmalıdır.
Öte yandan hep sokak hayvanlarından, kedi, köpekten bahsedilmekte. Ancak faytonlara koşulan atların da, deneyde kullanılan hayvanların da, hayvanat bahçelerinde kötü koşullarda esir edilen yaban hayvanlarının da, doğalarından koparılıp şiddetle eğitilen, hayat süreleri çok kısalan yunus parklarındaki deniz canlılarının da, av ve av turizmi adı altında acımasızca katledilen hayvanların da, kürkü için felaket koşullarda üretilen sonra da canlı canlı yüzülen kürk hayvanlarının da, süt ve üretim çiftliklerinde eziyet içinde sömürülen hayvanların da, havai fişekler yüzünden yuvalarından düşen kuş yavrularının, kalp krizi geçiren hayvanların da haklarını korumamız gerekmez mi?
Ülkemizde hayvan haklarından bahsedebilmek için sadece gözümüzün önündekiler için değil, hiç görmediğimiz hayvanların da yaşamlarını güvence altına alacak kanunlar çıkmalı. Dünyanın farklı yerlere gittiği, değerlerin, ölçülerin değiştiği, acı da olsa dünyanın efendisi olmadığımızı çok iyi anladığımız şu günlerde, aslında dünya üzerinde diğer canlılarla eşit haklara sahip olduğumuzu, onların haklarını gasp etmeden, yaşamlarına saygı duymamız gerektiği gerçeğini özümsersek, belki o zaman huzura ereriz ve dünya daha iyi bir yer haline gelir.