İnsanlar toplumsal sorunları ne zamandan beri düşünmeye başladılar acaba? Bu sorunun cevabı şüphesiz ki tarihin tozlu sayfalarında saklıdır.
İnsanlar eskiden beri ilgilerini toplumsal sorunlar üzerine yöneltmiştir. Bunun nedeni insanın var olma gayesi ve insanın toplumla ilişkisini anlama, anlamlandırma ve düzenleme çabasında yatar. Toplumu, bilim olarak incelemek Rönesans’tan sonra başlamıştır. 19.yüzyılın başında sosyoloji kavramını ortaya koyan Auguste Comte, sosyolojinin kurucusu sayılmaktadır. Comte iyi bir matematikçi olmasının yanında kimya, gökbilim ve fizik alanlarında da yetkin biriydi. Felsefede ise pozitif düşünce üzerine çalışıyordu. Fransız Devriminden sonra dünyaya gelen Auguste Comte; sosyoloji üzerine yoğunlaştırdığı çalışmalarını, Fransız Devrimine ve Aydınlanma düşüncesine bir tepki olarak yapmıştır. Buradan da anlaşılacağı üzere Comte, yaşadığı toplumun özelliklerini bizlere yansıtmıştır.
Peki sosyoloji deyince ne anlamamız gerekiyor? Belki de sosyologların cevap vermekte zorlandıkları zor sorulardan biridir. Sosyoloji, ‘’toplumbilimdir’’ deyip geçmek sosyolojiyi sıradanlaştırmaktan öteye gitmiyor. İçerisinde kısıtlayıcı faktörler barındıran bu türden bir cevap, aslında sosyolojinin yeterince anlaşılamadığının da bir göstergesidir. Maalesef ülkemizde de Sosyoloji, gerektiği ilgi ve alakaya muteber değil. Bizim Sosyolojinin kendisini anlatma çabasına ihtiyacımız var. Bunun için Sosyolojiyi belli bir zümreye emanet etmek yerine toplumun kucaklaması, güncel bakış açılarından istifade etmesi gerekir. Bunu yaparken toplumun şunu unutmaması gerekir: İçinde yaşadığımız toplumsal yaşamı herkes kendi ölçülerince ifade edebileceğinden bu onu daha az önemsiz yapmaz. Nitekim Sosyoloji bilimsel bir uzmanlık gerektirir ve nesnel dayanaklara sahip metodolojik yönelimleri vardır. Yani sosyoloji herkesin bildiğini değil, aslında bildiğini sandığı konuları bilimsel çerçevede incelemektedir. Örneğin kadına yönelik her türlü şiddetin farkındayızdır ama çözmek için bir ilacımız var mıdır? Hoşgörülü ve saygılı bir toplum inşa etmek mümkün müdür? Bazı insanlar neden suç işler mesela? Hayvanlara eziyet yapan insanlar neden eziyet yaparlar? Onların bu dürtüsünün kaynağı nedir? Alışveriş yaparken bazı şeyleri ihtiyacımız olduğu için mi alırız? Yoksa bunun arkasında ihtiyaç olarak görmemizi etkileyen başka unsurlar mı vardır? Bu soruları daha da zenginleştirip çoğaltabiliriz. Herkesin bu sorulara cevapları olabilir. Ama bizim işimize yarayacak şekliyle önemli olan nesnel ve bilimsel cevaplar bulabilmektir. Sosyal dünya ile doğal dünya aynı değildir. Doğal dünya mutlaktır. Fakat sosyal dünyadaki olaylar ve olgular, insanların onlara yüklediği manalarda ve yorumlarda yatar. Bir olay bütün toplumları aynı etkilemediği gibi, aynı toplum içindeki farklı bölgeleri de aynı etkilemeyebilir. Yani sosyal gerçekliği anlamlandırma çabası toplumlar arasında farklılık göstermektedir.
Sosyoloji hepimiz için, tüm dünya insanları için büyük bir ihtiyaçtır. Dünya ile doğru bağlantı kurabilmek için sosyoloji önemli bir taşıyıcıdır. Kendi kodlarını iyi kavramış toplumlar, geleceklerini biçimlendirmede daha başarılı olurlar.
İyi bir evrimci olan Auguste Comte’un sözlerimi noktalamak istiyorum; ‘’Doğulu önderler, milletlerinin başından ayrılmayarak her hükümetin temeli olan şu iki kanunu hakkıyla yapıyorlar: iyi yola götürmek ve kötülüklerden korumak. Bu asil hareket Ruslardan fazla özellikle Türklerde göze çarpıyor.’’