Robert de Niro'nun rol oynadığı 15 Minutes adlı filme konu olmuş bir söz vardır; “bir gün herkes 15 dakikalığına meşhur olacak”. Big Brother adlı kitapta da bahsi geçen ve Andy Warhol tarafından da sarfedilmiş bir sözdür. Bence harika bir söz. Neden mi? Bunun nedenini açıklamak magazin muhabirlerini tanımaktan geçiyor.
Malûmunuz olduğu üzere eline telefonu alan, youtube’da kanal açan veya instagramı babasının dükkanı gibi kullanan uyanıklar kendini gazeteci sanıyor. Bazıları daha ileri gidip kendini araştırmacı yazar sanıyor, muhabir sanıyor. Sonra bir bakmışsınız hesapları kapanmış veya takipçileri dağılmış, yolunmuş kaz gibi ortada kalıvermişler. Kim sahte muhabir kim gerçek gazeteci işte o zaman anlaşılıyor.
Taklitlerinden sakının diyerek Tolga Arslan, Akif Yaman, Barış Ağıl, Engin Can Dilek,Evren Abdullahoğlu, Doğan Savaş, Mustafa Ağdağ, Ömer Karahan, Okan İşçi, Gökhan Gökduman gibi sektörün önde gelen emekçilerinden bahsetmek istiyorum. Onları tanımak ister misiniz? Bence istersiniz. Çünkü tanımalısınız. Hani başta dedim ya bir gün herkes 15 dakikalığına ünlü olacak diye… Ünlü diye bildiklerinizi, ister 15 dakikalığına isterse bir ömür boyu işte bu gizli basın emekçileri ünlü yapıyor. Bir ünlü topluma bir mesaj iletmek istediğinde veya önemli bir konunun gündeme gelmesini istediğinde veya benzeri başka durumlarda sesini nasıl duyurabiliyor? Medyanın görünmez kahramanları olan muhabirler aracılığıyla…
Bazılarınız bize ne ünlülerden, bize ne onların aşklarından, eğlencelerinden, sataşmalarından, kavgalarından diyebilir… Tamam, sonuna kadar haklı olabilirsiniz; ancak ünlülerin kamuoyu oluşturmada sahip olduğu potansiyeli bildiğinize göre onları nereye kadar görmezden gelebilirsiniz ki… İstesek de istemesek de, sevsek de sevmesek de ünlüler hayatımızın mutlaka bir kısmını kaplıyor.
İşte ünlü deyince altı üstü ünlü deyip geçmemek, biraz düşünmek gerekiyor. O ün nasıl ortaya çıkmış? Hangi fotoğraf makinasının kadrajından, hangi usta elin deklanşöre basmasından, hangi usta kalemin bildiklerini yazmasından doğmuş!
Muhabirlik başlı başına bir meslektir. Spor muhabiri sporun, siyaset muhabiri siyasetin, polis muhabiri asayişin, magazin muhabiri de ünlülerin nabzını tutar.
Hem de ne ünlüler…. Of ki of…
Kimisi aramızda aşk yok der, el ele tutuşur…
Kimisi Türkan Şoray kurallarım var der, her gece biriyle olur…
Kimisi şarkı sözleri bana ait der, başkasının sözünü çalar…
Kimisi gecesinde sarhoş olur, gündüzünde vaaz vermeye kalkar…
Kimisi deli raporuyla akıl satmaya kalkar…
Ülkemiz gibi ünlülerimiz de birbirinden renkli, birbirinden değerli ancak onlara o rengi veren, o değeri katan sonuçta yine bir muhabir oluyor.
Düşünün mesela; cevval muhabirlerimiz olmasaydı plaj güzeli ünlüler, kocaman karınlarını içeri çekerek sereserpe pozlar verirler miydi, dakika başı bikini değiştirirler miydi..? Veya o bol çatapatlı şatafatlı düğünler, törenler, partiler, açılışlar olur muydu? Birileri sizi gözetlemiyorsa bunların bir defa hiçbir önemi olmazdı, o zaman da ünlülerin esamesi okunmazdı. Esamesi okunmayan ünlü de bir süre sonra olur ünsüz olmaz mı! Unutmayın, ünsüzlerle ünlüler arasında sadece bir 15 dakika oynuyor. Djital çağın imkânları sayesinde bir gün herkesin 15 dakikalığına ünlü olabileceği zamanın tam ortasındayız. Bir bakmışsınız, hiç hesapta olmayan biri sizin yerinizi alıvermiş!
Ya da şöyle düşünün. Yeni doğan bebeğinin görüntülerini sözde başkalarıyla paylaşmak istemeyen bir ünlü, bir de bakmışsınız fotoğraf başına basından para istiyor! Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu diyorsunuz, kalakalıyorsunuz.
Ünlülüğün hamurunda görünürlük var. Görünür olmadıkça ünlü olamazanız, ünlü iseniz de ünlü kalamazsınız. İşte görünürlük demek tam da muhabirlik demek…
Mesai saati mefhumu olmadan birbirinden kaprisli ünlülerin peşinde koşturan, bu uğurda birbirinden kaba hareketlerin, birbirinden kırıcı hakaretlerin muhatabı olan muhabirlerin ne denli zorlu bir görev üstlendiğini artık toplumca kabul edip, yiğidin hakkını yiğide vermemiz gerekmez mi?
Ben bu gerçeği maalesef geç fark ettim. Fark eder etmez de muhabir arkadaşlarımıza karşı müthiş bir saygı duymaya başladım. Kendimi onların yerine koydum bir an… Acaba o işi ben yapabilir miyim diye ölçtüm biçtim, tarttım… Anladım ki hayır, ben onların işini ne yapabilirim ne de o işin inceliklerini anlayabilirim. Zira muhabirlik, her şeyden önce sevda işi, alın teri işi, bilek işi, yürek işi…
Tüm muhabirlere en kalbi sevgilerimle, iyi ki varsınız…
Muhabirler basın yayın sektörünün ameleleridir. Onların hayali de birgün masa başına geçip ünlü olmaktır.