Kronolojik olarak son bir ayda neler yaşadığımızı gözden geçirelim mi?
Türkiye baskılara boyun eğmeyerek kayıtsız şartsız Ukrayna’nın yanında yer almadı.
Türkiye Rusya’nın buğdaylarını Afrika’daki aç insanlara taşıdı.
Türkiye törenle Kur’an-ı Kerim yakan İsveç’in NATO üyeliğini onaylamadı.
Türkiye bedelini ödeyip de alamadığı F-35’lerin parasını istedi.
Sekiz NATO ülkesi ve İsveç İstanbul’daki konsolosluklarını kapattı, açıklama yapmadı.
ABD savaş gemisi Dolmabahçe açıklarına demirledi, dev gibi ABD paçavrası açıp klasik bir Amerikan edepsizliği yaptı. O manzarayı gören her feraset sahibi Türk vatandaşı kötü bir şeyler olacağını hissetti.
Kağıthane’de 3,1 büyüklüğünde depreme sebebiyet veren saçmasapan bir patlama oldu. Herkes anladı ki Amerikalılar bir şeyler denedi.
Türkiye ve Suriye müzakere yolunda somut adımlar atmaya başladı.
Bu müzakere girişimlerinden ABD olağanüstü derecede rahatsız oldu ve “bunun bir bedeli olur” diye Türkiye’yi tehdit etti.
Tüm Türkiye’de iklim son derece kurak ve ılık geçerken Şubat ayının gelmesiyle bir anda kara kış bastırdı, karlar yağdı, yollar kapandı.
Yılın en soğuk gününde, 6 Şubat tarihinde sabah saat 4:11’de 7,8, 4:28’de 7,4 ve öğle vakti 13:21’de 7,6 büyüklüğünde üç büyük ve bibirinden bağımsız deprem oldu. Yüzeye yakınlığı nedeniyle bu depremler 9 şiddetinde hissedildi. Asrın felaketini onlarcası 6 üzeri şiddette olan binlerce deprem takip etti ki bunun dünya tarihinde eşi benzeri görülmüş değil. İnsan kasabı İsraillilerin arz-ı mevud diye sahiplendiği coğrafyada on şehrimiz neredeyse haritadan silinircesine yerle yeksan oldu.
Burada bir soluklanalım.
Yukarıda sıraladığımız her şey ama her şey, muhteris kifayetsiz muhalefete göre tesadüfmüş. Tabii canım nereden bilecekler; Allahü Teala Mü’minun Suresinin 115. Ayetinde “hiçbir şey abes üzere yaratılmamıştır, tesadüf diye bir şey yoktur” demektedir! Gel gör ki din düşmanlığını çağdaşlık, dindarlara sataşmayı uygarlık, şeytanla işbirliğini modernlik zanneden ekseri muhalif kesimin dinle imanla ilgisi yoktur ki! Olamaz ki!
Şimdi devam edelim…
Asrın felaketinde Almanya kadar bir coğrafya yerle yeksan olunca, Yunanistan’dan büyük bir nüfus bir gecede sersefil duruma düşünce Altılı Masa denen şer ittifakının eline bulunmaz bir fırsat geçmiş oldu. Zira yukarıdaki sözde tesadüfler arasında eksik olan bir şey daha var, o da önümüzde 14 Mayıs 2023 Seçimleri olması. Seçime çeyrek kala şeytan babaları Altılı Masaya altın tepsiyle alın bunu kullanın diye mükemmel bir pasta verdi.
Madem “pasta” kelimesini zikretmiş oldum o hâlde tatlı bir insandan, Haluk Levent’ten bahsetmenin zamanı gelmiş demektir. Ancak yukarıdaki tabloyu ortaya koymadan da Haluk Levent’in güzelliğini berraklaştırmak mümkün olamazdı.
Haluk Levent, her türlü siyasi çekişmenin dışında kalmayı başarmış çok ender bir sanat adamıdır. Kimse ona sen şucusun, sen bucusun diyemez. İşte bu tarafsızlık, bu kendini halka adamışlıktan dolayı onu kendi tarafında göremeyenler öyle bir çirkinleşiverdi ki sormayın gitsin.
Oysaki Haluk Levent 1999 Marmara Depreminde bile halkın yardımına ilk koşan sanat adamıydı. Yıllar geçtikçe o aynı kaldı; ancak Türkiye yararına olan her şeye yan gözle bakan azgın azınlığın ar damarı bu süreçte çatladıkça çatladı. O denli sevimsizleştiler ki artık lağım çukuruna dönmüş ağızlarından küfürsüz bir laf çıkmıyor. İşte bu kitle, Haluk Levent kendi dillerinden konuşmadığı için, kendileriyle aynı karede yer almadığı için “madem bize yâr olmadı, Hükûmete de yâr olmasın diye” onun üzerinden algı operasyonları yaparak Hükûmeti köşeye sıkıştırmaya çalışıyorlar. Güya Haluk Levent kendileri gibi gezi zekalıymış, çapulcuymuş, Sorosçuymuş sanıp saçmasapan bir ezberle hareket ediyorlar. Bakıyorlar ki Haluk Levent kendileri gibi değil, bu sefer de onun millete hizmetlerini sanki devlete karşı bir başkaldırıymış gibi göstermeye çalışarak “belki kendimiz gibi üç gram beyinle ortada gezinen birilerini buluruz da onları bari kandırız” diye düşünüyorlar. E kanan da oluyor tabi… Hele ki sosyal medyanın batakhanelerinde her duyduğuna, gördüğüne inanan bu tarz çok müptezel var. Onu da geçtim, 7/24 yıkıcı-bölücü propaganda yaparak milletin beynini yıkamaya çalışan KRT, Tele 1, Halkt TV, Fox TV gibi kanallar da CIA’den aldıkları kara propaganda talimatıyla her türlü algı operasyonunu pervasızca sergiliyorlar.
Algı operasyoncularını gelin yakından tanıyalım.
En başta papyonlu bilim insanı bozuntuları var. Hani 1999’da, “yirmi yıl içinde İstanbul’da 7 üzerinde yüzde yüz deprem olacak” deyip de olmayınca sinir hastası yaptıkları İstanbullular’dan özür dileyeceklerine hiç utanıp sıkılmadan palavaralarına devam eden yüzsüzler sürüsü… Artık onları iyi tanıyoruz, değil mi? Bu tipler maalesef TV ekranlarından inmiyorlar ve Haluk Levent gibi halka mâl olmuş simaları, Hükûmetin bir zaafı, bir başarısızlığı gibi sunup duruyorlar.
İkinci sırada ise Fettoşçu mikroplar var. Özellikle twitter’da yuvalanan bu ajan-provokatörler, 6 Şubat’ta o kadar keyiflendiler ki sormayın gitsin. Hatta bende bir Fettoş militanının Pensilvaya’daki bir diğer Fettoş militanıyla yaptığı telefon görüşmesinin kaydı var. 6 Şubat’tan iki hafta önce kadar gerçekleşen görüşmede Amerika’daki kıdemli terörist Fettoşçu, Türkiye’deki elemanlarını yakında büyük deprem olacak, Türkiye dümdüz olacak, taş üstünde taş kalmayacak diye müjdeliyor. Hatta öteki inanmıyor, yetti artık sizin yalanlarınız diyor ama sözde müjdeyi veren militan öylesine yemin ediyor ki nutku kesiliyor. Hâliyle beklenen deprem de gerçekleşince demeyin siz Fettoşçu hainlerin keyfine… Zil takıp oynamadıkları kaldı. Ama içlerinden bazı kurnaz olanlar, özellikle okyanus ötesindekiler, zaman kutlama zamanı değil algı zamanı deyip hainlikteki şanlarına yakışır bir fitneyi sosyal medya mecralarında çevirmeye başladılar. Halkın adamı Haluk Levent’i muhalif bir lidermiş gibi öne çıkarıp Hükûmeti çaresiz, aciz göstermek için ne yazmak gerekiyorsa yazdılar, ne yalan söylemek gerekiyorsa söylediler. Ne de olsa sosyal medya, tasmalarını tutan CIA’in kontrolündeki bir propaganda sahası. Kendi mekanlarında kendileri çalıp kendileri oynuyorlar. İşlerine gelmeyen hesapları da pat diye kapatıyorlar. Geçenlerdeki bir yazımda, Seçimler yaklaşırken kitleler üzerinde etkili olabilecek millî hesapların twitter yönetimince hiç uyarı/bilgi verilmeden kapattıldığını uzun uzadıya anlatmıştım.
FETÖ mikropları kendi çöplüğünde ötüyor tamam da ya sokaklar ne diyor?
Şunu hepimiz gördük: Depremzedeler kendi mağduriyetlerini kullanarak algı operasyonu çekmeye çalışan gazeteci kılıklı ajanları tavuk kişeler gibi yanlarından kovuyorlar, muhabir paçavralarına yüz vermiyorlar. Bunlarda biri de Fox TV Muhabiri Sevgi Şahin. Canlı yayında yaşlı başlı, üstü başı yırtık depremzedeler kadını “git buradan, bizi acımızla baş başa bırak” diye yalvarıyorlar ama o ise sanki depremzedelerin o tepkisi kendine değil de hükûmeteymiş gibi olayı saptırıyor. Depremzedeler bu saptırmayı da farkedince artık kendini zorla uzaklaştırmak zorunda kalıyorlar. İşte biz bu kadın hakkında Toplumsal Adalet ve Yardımlaşma Derneği olarak suç duyurusunda bulunacağız. Bundan daha âlâ dezenformasyon olabilir mi? Bunları gören şeytanlar pabucunu ters giymediyse bana da Muhammed Gömük demesinler.
Adını verdiğim somut örnek gibi daha binlerce dezenformasyon vakası var.
Bahsetmek istediğim son algı operasyoncu azgın azınlık ise bir türlü iktidar olamadığı için çılgına dönen, artık normal düşünemeyen, normal hareket edemeyen muhalif kesim. Bunların kimi sözde sağcı, kimi sözde solcu, kimi sözde bilmem neci… Birbirine hiç benzemeyen bu aykırı tiplerin hepsi sözüm ona birlik olmuş da Türkiye Cumhuriyeti’ni bu zor zamanlarında köşeye sıkıştırmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Fettoşçuların sokağa çıkmaları için kışkırtmaya çalıştığı kesim de bunlar. Ne de olsa çoğu tencere tava kafasında. Şu bir gerçek ki bunların birlikteliği, şer üzerine birliktelik..!
Şer üzerine birlik olanların depremin yaralarını sarmak gibi hiçbir faaliyetini, telaşesini, kaygısını görüyor musunuz? Görüyorsunuz işte, depremden sonra bunu nasıl olur da Hükûmet aleyhine kullanabiliriz diye kırk takla atıyorlar. İktidardan biri seçim ertelenmeli deyince bu kesimin azgınları hemen atılıp “seçim ertelenemez” diye bas bas bağırıyorlar. Hükûmet seçim ertelenmeyecek, zamanında yapılacak deyince de aynı azgınlar bu sefer “deprem olmuş seçim düşünüyorlar” diyorlar. Bu şerli fitnecilerin bir an Devletin başına geçtiğini düşünün…. Allah muhafaza!
Depremi oylarını arttırmak için fırsata çevirmenin yollarını arayanlar da Haluk Levent’le bir çıkar ilişkisi kurmak istiyorlar. “Haluk Levent çadır kent kurdu, Devlet daha bir çadır getiremedi”, “Haluk Levent AFAD’dan çok para topladı, demek ki kimse Devlete güvenmiyor”, “falanca şehir kaderine terk edildi, yetişirse ahbaplar yetişir, Haluk Levent yetişir?” gibi doğrudan beyin fukarası insanların zihnini hedef alan şarlatanlıklar peşindeler. Bu algı operasyonları nedeniyle Devlete karşı hiç de küçümsenmeyecek bir güvensizlik, moralsizlik hatta kızgınlık oluşmadı değil.
Neyse ki Haluk Levent bu şarlatanların hevesini de kursaklarında bırakıyor. Mesela Ayşenur Arslan diye bir Halk TV elemanı, Haluk Levent’ten arkasından, “Haluk Levent’in Ankara’dan arandığını ve Ahbap Platformuna verilen yardım paralarının Devlete aktarılmasını teklif ettiğini” iftirasını atıyor. Allah’tan Haluk Levent hemen telefonla programa bağlanıyor ve kadını net şekilde “yalanlıyor”! Buna rağmen kadının yüzü zerre kızarmıyor! Söyleyin dostlar, Haluk Levent hangi bir iftiraya yetişsin? Adamcağız depremzedelerin derdine mi koştursun, şer ittifakının dezenformasyonuna alet olmamak için kanal kanal mı gezsin? Bir deprem fırsatçısının abuk subuk şeytanlıklarına cevap vermek, anası babası göçük altında kalmış bir öksüz yetimin başını okşamaktan daha mı önemli? Evet, bizim ülkemizde maalesef daha önemli! Zira bu şet ittifakıyla mücadele edilmedikçe öksüz yetim çocukların başı sonsuza kadar okşanamayacak.
Artık şunu anlayalım; şerlilerin derdi devlet millet değil, bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’ni ortadan kaldırmak! Allah muhafaza tüm camiiler yıkılsa, minareler devrilse, ezanlar sussa, bayraklar inse, tüm barajlar patlasa, tüm yollar yarılsa, tüm binalar çökse ve herkes göçük altında kalsa, bunlar “meydan bize kaldı” diye zil takıp oynarlar. Dolayısıyla bu hasta zihniyetin derdi Haluk Levent de değil; madem Haluk Levent bize yâr olmadı, onu nasıl tepe tepe kullanırız da Devletin otoritesini sarsarız hesabı yapıyorlar.
Lütfen uyanık olalım ey halkım. Yazıma bir ayetle başlamıştım, bir ayetle bitirmek istiyorum. Allahu Teala Hucurat Suresinin 6. Ayetinde diyor ki:
“Ey iman edenler, bir fitneci sapık size bir haber getrdiğinde o haberin doğruluğunu araşırın, hemen inanmayın. Aksi takdirde birine haksızlık edersiniz de sonra pişman olursunuz!”
Muhammed Gömük
Araştırmacı Yazar
vay yavrum vay, yazı resmen ateş ediyor...