Alevilik hakkında çok şeyler yazıldı çizildi, alevilik üzerinden çok siyasetler yapıldı ama artık gün müspetiyle menfisiyle tüm geçmişi bir tarafa koyup alevileri ve aleviliği bağra basma günüdür. Hatta bunda geç bile kalınmıştır. Nasıl ki Hazreti Ali bizim canımız, kanımızsa Hazreti Ali’ye değer atfeden aleviler de bizim canımız, kanımızdır. Biz milletçe şucu bucu demeden alevileri kardeş olarak tanıyoruz ve onları ayrıştırmaya çalışan zihniyete prim vermeyeceğimizi ilan ediyoruz.
Bir defa aleviler, bize Hazreti Ali’den mirastır. Hazreti Ali deyince şöyle durup düşünmemiz gerekir. Peygamber Efendimiz onu damat olarak seçmiş, ehli beytine almış ve nihayet İslam’ın sancağını emanet etmiştir. O yüzden Hazreti Ali sevgisi demek Allah sevgisi demek, peygamber sevgisi demek, İslam sevgisi demektir. Bütün bunları seven hiç şüphesiz insanları da sevmiş olacağı için aynı zamanda insan sevgisi demektir. Bakın ne güzel söylemiş bizim Yunus Emre:
Ben gelmedim kavga için
Benim işim sevi için
Dostu evi gönüllerdir
Gönüller yapmaya geldim
Gelin tanış olalım
İşi kolay kılalım
Sevelim sevilelim
Bu dünya kimseye kalmaz
Üç günlük dünyada kardeş kardeş yaşayıp mutlu olmak varken hasetçilere, fitnecilere aldanıp kardeşe eğri gözle bakmak yaradılışın özüne aykırıdır, insanın fıtratına hıyanettir. Bir ekmeğimiz varsa bölüşürüz, bir tas çorbamız varsa bir kaşık da kardeşimize veririz.
İyi diyorsun, hoş diyorsun da konuşmaya gelince öyle, icraata gelince böyle diyerek bana itiraz edenler olacaktır. Hatta şu alevilik güzellememi bile samimi bulmayanlar olacaktır. Onu da geçtim, belki de muhafazakâr mahalleden bana tepki gelecektir. Açıkçası hiçbiri umrumda değil. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti Devleti de artık Alevilik politikasını değiştirmiştir. Şimdiyi eskiye göre yorumlayanlar bilsinler ki avuçlarını yalayacaklar. Somutlaştırmak gerekirse Türkiye’nin İran politikasındaki hatta Kuzey Irak politikasındaki değişime bir göz atın derim. Azerbaycan’ı da bu kapsama dahil edebiliriz. 90’ların Türkiye’si, sırf şii çoğunluklu diye Azerbaycan’ı desteklememişti. Son zamanlara kadar İran’daki alevi Türkler de Kuzey Irak’taki alevi Türkler de dışlanıyor, sadece yanlarındaymış gibi görünüp gerçekte onlar için hiçbir şey yapılmıyordu. Alevi kardeşlerimiz, milli dış politikadan hatta iç politikadan tecrit edilmişlerdi. Şimdi ise Azerbaycan’a muharip asker gönderiyoruz, diğer coğrafyalardaki tüm alevi kardeşlerimize de elimizden gelen desteği sağlıyoruz. İran’daki alevi kardeşlerimizin meşhur Traktur futbol takımını Türkiye’de bilmeyen kaldı mı, önceden adını bile duymuyorduk, duyurmuyorlardı…
Akıl, izan, feraset de bunu gerektirmez mi? Aynı dili konuş, aynı tarihi paylaş, aynı badireleri atlat, aynı sudan iç, aynı havayı solu, aynı düşmanlara sahip ol, aynı bayrağa selam dur, aynı ülküye hizmet et ama sen osun sen busun deyip ayrış… Hayır, bu kabul edilemez. Alevilik kendine özgü köklü bir kültürdür. Kökleri kadim Orta Asya’ya kadar uzanır. Bu kültür Hazreti Ali sevgisiyle yoğrulup mistik bir hava kazanmıştır. Alevilerin o güzel deyişlerini, nefeslerini, koşmalarını can kulağıyla dinleyin; her birinde kendinizi bulacaksınız. Bir aşığın saz teli nasıl dile geliyor, nasıl gönülden gönüle nüfuz ediyor, yaşayarak görün.
Bundan sonra ne mi yapalım? Önce Hazreti Ali’nin hayatını baştan sona güzelce bir okuyalım, öğrenelim, özümseyelim. Cenklerini bilelim, davasını bilelim, sözlerini bilelim, çok güzel nasihatleri var, onlara kulak verelim. Hazreti Ali ki kahramanlık ve yiğitlik meydanında karşısına çıkan bulunmazdı; imanındaki sadakat icabı sadece namaz anında vücudu gevşerdi, kendini salardı. İşte öyle bir anını bilip kollayan hainlerin sırtından hançerlemesiyle göç eyledi bu diyardan. Sırf şu acıklı manzara bile nice dersler barındırır, nice ibretler sığdırır… Bütün bunları bilip daha bir can-ı gönülden sevmek gerekir Hazreti Ali’yi… Sadece sevmek mi? Sevdirmek de gerekir ey dostlar… Sevgi paylaşıldıkça çoğalır madem, bu sevgiye ortak olsun cümle alem… Sen şucusun, ben bucuyum demeden, biz insanız demeyi öğrenelim hemen. Neşet Ertaş’ın şu sözleri bir nasihat iksiri gibi sonsuz dek yankılansın kulağımızda:
Bir anadan dünyaya gelen yolcu
Görünce dünyaya gönül verdin mi?
Kimi böyük kim böcek kimi kul
Merak edip hiçbirini sordun mu?
Bunlar neden nedenini sordun mu?
İnsan ölür ama ruhu ölmez
Bunca mahlukat var hiçbiri gülmez
Cehennem azabı zordur çekilmez
İnsandan doğanlar insan olurlar
Hayvandan doğanlar hayvan olurlar
Hepsi de bu dünyaya gelirler
Ana haktır sen bu sırra erdin mi?
Vade tekmil olup ömrün dolmadan
Emanetçi emanetini almadan
Ömrünün bağının gülü solmadan
Varıp bir cananın kulu oldun mu?
Garip bülbül gibi feryat ederiz
Cahiller elinde küskün kederiz
Hep yolcuyuz böyle gelir gideriz
Dünya senin vatanın mı yurdun mu?
Hep yolcuyuz böyle gelir gideriz
Ustalar böyle söylemiş, böyle buyurmuş, biz daha neyin kavgasını veririz anlamak mümkün değil. Neyse ki gönül almak için geç değil, zor mu desen hiç değil. Yazımı bizim Yunus’un şu manidar dizeleriyle kapatıyor, tüm alevi kardeşlerimize saygı, sevgi ve hürmetlerimi sunuyorum.
Bir kez gönül yıktın ise
Bu kıldığın namaz değil
Yetmiş iki millet dahi
Elin yüzün yumaz değil.