Sanmayın ki Mete Vardar’ı tanıyorum diye ona torpil geçiyorum. Asla! O gerçekten de puslu spor camiasının duruşu en net, rengi en belli, gülüşü en içten simasıdır.
Herkesin bildiği ya da bilebileceği konulara girmek istemiyorum. Evet o bir Beşiktaş aşığı, o bir Beylerbeyi delikanlısı, o bir turizm dehası… Başka?
Her şey iş güç değildir efendim. Hele para pul hiç değildir. İnsanı insan yapan asaletidir. Ben de işte bu noktaya parmak basacağım.
Şöyle bir örnekle giriş yapayım… Bir defasında, altı yıldır yanında çalışan çocuk bakıcısı hanımefendiyi eşrafa gururla tanıtarak kendisi için alkış istemişti. Böyle onore edici bir hareketi daha önce bir başkasından gördünüz mü ya da duydunuz mu? Cevabınızın hayır olduğunu biliyorum.
Mete Vardar, siyah beyaz renklere gönül vermiş bir futbol insanı derken de yukarıda örneğini verdiğim davranışta olduğu gibi iyice düşünmenizi öneririm. Zira Mete Vardar, işinin hakkını verir. Çoğu futbol patronu gibi simsar değildir, futbola maddi yönlerden bakmaz. Onun futbol anlayışı, öncelikle futbolu sevmek ve sevdirmektir.
Hamuru sevgi olan insandan korkmamak gerekir. Daha da ötesi hamuru sevgi olan insanı sevmek de gerekir. Onun da ötesi var, hamuru sevgi olan insanı takdir etmek gerekir. Maalesef günümüzde sevgi kelimesi bile o kadar ayaklara düştü ki bırakın sevginin takdirini, sevginin kendisini arar olduk. Hemen her şeyin yapaylaştığı, bayağılaştığı, sahte tebessümlerin alaycı kahkahalara karıştığı bir zamanda naif insan olmak ve bunu futbol gibi kaynar kazan olan bir dünyaya yansıtmak çok önemli bir iştir.
Hem unutmayalım ve unutturmayalım ki futbol dediğimiz mevzu da koskoca bir sektör, bacasız sanayi… Gözlemlerimden yola çıkarak şahsi kanaatimi söylüyorum, Türk futbolunda Mete Vardar gibi üç beş yapıcı, pozitif isim olsaydı belki bugün ülkece şampiyonlar liginde olabilirdik.
Futbol iyi hoş da turizmden hiç bahsetmeyecek miyiz? Bir defa Mete Beyin babası Sinan Vardar’ı burada şükranla geçmemek olmaz. Türkiye’de turizmin duayeni olan saygıdeğer büyüğüm Sinan Beyi en kalbi duygularımla selamlıyorum.
İşte Sinan Vardar gibi büyük bir isimden bayrağı devralan Mete Vardar’ı da alkışlamanızı istiyorum. Elbette bayrağı devraldığı için değil… Bayrağı başarıyla taşıdığı, hatta daha da yükseklere çıkardığı için... Turizm dinamik bir sektördür, her an her şeyi tersyüz eden kötü bir olay patlak verebilir. Hele ki Türkiye coğrafyasında yarının ne getireceğini tahmin etmek bile zordur. Bu şartlar altında turizm sektöründe olup da çıtayı günbegün yükseklere çıkaran tek isim Mete Vardar’dır. Daha istikrarlı ve daha başarılı birini biliyorsanız lütfen söyleyin, ben de öğreneyim.
Turizm işinin hizmet kadar önemli olan bir de yönetim tarafı var. İyi bir yönetim olmadan başarılı bir hizmet verilemez. İşte bu noktada yine sorumluluk almaktan kaçmayan fedakar bir Mete Vardar portresi çıkıyor karşımıza… Sektörün ana lokomotifi TÜRSAB’ın 25. Olağan Genel Kurulu ile eş zamanlı düzenlenen Türkiye Turizm Tanıtım ve Geliştirme Ajansının seyahat acenteleri temsilciliğiyle bağlantılı Yönetim Kurulu Üyeliğine ezici br farkla asil üye olarak seçilmesi de bunu kanıtlıyor. Zorlu bir konjonktürde inisiyatif alarak sektörün her alanına el uzatmak gerçekten büyük yürek ister.
Lisesinden üniversitesine, hocasından rehberine kadar turizm işi içinde olan tüm kurum ve kişilerin Mete Vardar’ın başarı hikâyesini didikleyerek gözden geçirmesini isterim.
Eee bu kadar güzelliği olan insanın hiç mi kötü yanı yok diye sorabilirsiniz. Olmaz olur mu! Elbette var! İşini aşırı sevmek, ailesini aşırı sevmek, başarıyı aşırı sevmek, dostlarını aşırı sevmek… Belki bu kadar da aşırı olmamalı!
Sözü çok uzatmaya gerek yok. Halep oradaysa arşın burada, örnek insan sorusu oradaysa cevabı burada…
İyi ki varsın Mete Vardar, iyi ki seni tanımışım.