14 Aralık 2022 tarihinde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkında verilen ceza ve siyasi yasaklılık kararı gündeme bomba gibi düştü. Bir siyaset bilimci ve gazeteci olarak ben de kendi bombalarımı patlatarak bir değerlendirme yapmak istiyorum. Ama önce işin evveliyatını bir hatırlayalım.
İmamoğlu, 30 Ekim 2019'da Fransa'nın Strasbourg kentinde düzenlenen Avrupa Konseyi Yerel ve Bölgesel Yönetimler Kongresi’nde bir sansasyonel bir konuşma yaptı.
İBB Başkanı konuşmasında 'seçim döneminde kamu kaynaklarının iktidar lehine sınırsız şekilde kullanıldığını, kampanya süresince toplumu bölen ve kutuplaştıran bir dil kullanıldığını, Cumhurbaşkanı ve kabine üyelerinin seçim yasaklarını dikkate almayan eylem ve uygulamalarda bulunduklarını' iddia etti.
İmamoğlu, 'iktidarın İstanbul'da seçimi, YSK kararı ile iptal ettirerek kazanmak istediğini' savundu.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ise 4 Kasım 2019'da İmamoğlu’nu kastederek “Avrupa Parlamentosu'na gidip Türkiye’yi şikâyet eden ahmağa söylüyorum. Bunun bedelini bu millet sana ödetecek. Bu iş bu kadar bedava değil” diye beyanatta bulundu.
İmamoğlu aynı gün İstanbul'da gazetecilere yaptığı açıklama sırasında Soylu’nun bu sözlerinin hatırlatılması üzerine cevaben, “31 Mart'ta seçimi iptal edenler ve dünyada, Avrupa'da onların gözünde nereye düştüğümüz noktasında, o olan biten şeylere baktığımızda, tam da 31 Mart'ta seçimi iptal edenler ahmaktır, önce oraya bir odaklansın” ifadelerini kullandı.
YSK üyelerine yönelik “ahmak” ithamına dayanarak YSK'nın yazılı suç duyurusunda bulunması ardından İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturma başlatıldı.
Savcılığın hazırladığı iddianame, 28 Mayıs 2021’de Anadolu 7. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından kabul edildi ve İmamoğlu için hapis cezası talep edilen dava süreci başladı. İmamoğlu'nun o dönem YSK Başkanı olan Sadi Güven ile 10 YSK üyesine yönelik, "zincirleme şekilde kurul halinde çalışan kamu görevlilerine karşı görevlerinden dolayı alenen hakaret" suçunu işlediği belirtilerek, 1 yıl 3 ay 15 günden 4 yıl 1 aya kadar hapisle cezalandırılması istendi.
İlk derece yargılaması sonunda 14 Aralık 2022 günü İstanbul-Anadolu 7. Asliye Ceza Mahkemesinde görülen duruşmaya sanık Ekrem İmamoğlu katılmazken, avukatları salonda hazır bulundu. Cumhuriyet Savcısı, Ekrem İmamoğlu’nun “kurul halinde çalışan kamu görevlilerine karşı görevlerinden dolayı alenen zincirleme şekilde hakaret” suçundan 4 yıl 1 aya kadar hapis ile cezalandırılmasını talep ettiği mütalaayı yineledi. Davayı karara bağlayan mahkeme, sanık Ekrem İmamoğlu hakkında 2 yıl 7 ay 15 gün hapis cezası verdi. Mahkeme ayrıca İmamoğlu hakkında Türk Ceza Kanununun 53. maddesi uyarınca siyasi yasağa hükmetti.
Hukuken ceza mahkemesi kararları kesinleşmedikçe infaz olunamaz, hüküm ve sonuç doğuramaz. Söz konusu karar da kesin değil nihai bir hüküm olup uzun yargılama sürecinin henüz ilk basamağıdır ve devamında istinaf ve temyiz süreçleri, kararın bozulması hâlinde tekrar ilk derece yargılaması ve tekrar istinaf ve temyiz süreçleri zuhur edecektir. Bu durumda davanın en az beş yıl daha süreceği aşikârdır.
Konunun geçmişini ve hukuki durumunu kısaca anlattım. Şimdi gelelim siyasi değerlendirmesine…
Değerli okurlar, ortada İmamoğlu üzerinden sahnelenmeye çalışılan bir mağduriyet tiyatrosu olduğu tartışmasızdır.
Şöyle bir düşünün, bu karar kime yarıyor, kime yaramıyor? Bir defa şu tespiti yapalım:
İmamoğlu, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçildiğinde son derece popülerdi, herkes onun hakkında geleceğin Cumhurbaşkanı diye düşünüyordu. Gerçi muhalefet 31 Mart 2019 yerel seçimlerinde, İstanbul’da Ak Parti’nin karşısında kimi çıkarsa seçilirdi. Zira milyonlarca göçmeninden çözülemeyen trafik çilesine kadar bir yığın sorun İstanbul’u yaşanamaz hâle getirmiş, İstanbul ahalisinde büyük bir öfke birikmişti. Böyle bir konjonktürde siyasi ikbali otoban gibi açılan İmamoğlu büyük bir fırsat yakalamış, muhalefet de realist bir bakış açısıyla lider sorununu çözmüştü.
Ne var ki geçen süreçte iki ciddi gelişme oldu.
Birincisi İmamoğlu’nun icraat yönünden ne denli beceriksiz, siyaseten de ne denli hamasetle yoğrulduğu ve toplumu kutuplaştıracağı anlaşıldı. İstanbul’un sorunlarını bir tarafa bırakıp popülist tavırlarla sağda solda arz-ı endam etmeye bayılan bir İmamoğlu çok geçmeden tüm seçmeni baydı. Bu süreçte tüm kredisini de tüketti. Diğer yandan Yunanistan’la dostane ilişkiler, defne dalı uzatmalar, güzellemeler, ağırlamalar, sıcak mesajlaşmalar yaşandı. Hem de Yunanistan’la gerginliğin en üst noktada olduğu bir zamanda. Öyle ya, Yunan halkı İmamoğlu İstanbul’a belediye başkanı seçildiğinde “bizden biri” diyerek manşetler atmış, sevinç dolu tebriklerini iletmişti. İkinci ciddi gelişmeye geçmeden lütfen aşağıdaki fotoğraf üzerinde şöyle bir düşünün. Kılı8çdaroğlu bile elini açıp Müslümanca dua ederken İmamoğlu’nun Hristiyanlar gibi dua etmesi normal bir görüntü mü? Kimsenin dini bizi ilgilendirmez, herkesin inancına saygı duyarız ancak dinden imandan bahsedip Kur’an kıraatlarıyla Müslüman seçmene şirinlik yapıp bir yandan da Hristiyan usulü dua etmek mertliğe sığar mı? Evet İmamoğlu Yunanlılar için gerçekten onlardan biri gibi görünüyor ama bizden biri olmadığı açık.
İkinci şok gelişme ise şu oldu:
31 Mart 2019’da her ne kadar muhalefet için ortak lider sorunu çözülmüş gibi görünse de geçen 3,5 yıl zarfında durumun hiç de öyle olmadığı anlaşıldı. 6’lı Masa kendine kukla bir Cumhurbaşkanı aradığını, sözlerinden çıkmayacak, her dediklerini sorgulamadan yapacak bir figüre ihtiyaç duyduklarını her defasında dile getirdi. Bir de baktık ki Kılıçdaroğlu Cumhurbaşkanlığı adaylığını dilinin ucuyla açıkladı. Bunu gören Meral Akşener, ben varken sen nasıl aday olursun demeye getirerek ben Ekrem İmamoğlu ya da Mansur Yavaş’ın arkasında olurum dedi. Hatta yasaklılık kararının açıkladığı gün Akşener’in İmamoğlu’nun dibinde olması ve karar açıklanınca sözde destek veriyormuş gibi görünerek veya sözde üzüntüyü paylaşıyormuş gibi yaparak samimi pozlar vermesi hiç de normal değildi. Hatta o kadar yapmacık, laçka bir görüntü vardı ki İmamoğlu’nun karısı Dilek İmamoğlu’nun o esnada nasıl da irrite olduğu kameralardan kaçmadı.
Şimdi tekrar soruyorum; İmamoğlu’nun siyaseten yasaklanması kararı, üstelik en az 5 yıl sonra kesinleşeceği için reelde hiçbir anlam ifade etmeyen yasaklanma kararı kime yaradı?
Bir defa Ak Parti’ye yaramadı. Zira yukarıda belirttiğim üzere İmamoğlu zaten siyaseten bitmiş, kendini tüketmişti. Popülaritesini tastamam yitirmişti.
Kılıçdaroğlu ve avanesine yaradı mı? Hayır çünkü popülaritesini kaybeden İmamoğlu bu mağduriyet pozlarıyla tekrar siyasetin gündemine oturdu ve Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanlığı hayallerini berhava etti.
Mansur Yavaş’a yaradı mı? Hayır!
Peki HDP’ye yaradı mı? Elbette yaradı! Çünkü HDP kaos sever, İmamoğlu’nu zaten sever.
Meral Akşener ve İP avanesine yaradı mı? Elbette yaradı! O değil miydi İmamoğlu benim adayım, arkasındayım diyen, sarmaş dolaş fotoğraflar veren?
İşte mevzuya bu yönden bakmak gerekiyor. Görünen o ki Ak Parti hiç de öyle iddia edildiği gibi yargıya hâkim falan değil; öyle olsaydı ne yapar eder, zamanlaması oldukça mânidar olan bu tartışmalı kararın önüne geçerdi. Ak Parti ahmak mı ki kendi ayağına sıksın!
Yargılama hâlen devam ettiği için kararın içeriği, haklılığı gibi konularda görüş beyan edemiyorum. Zamanı geldiğinde elbette karar da kararı verenler de masaya yatırılır. Şu bir gerçek ki birileri sinsice Recep Tayyip Erdoğan’ın altını oyma faaliyeti icra ediyor. Hem de bunu Devlet içindeki gücünü kullanarak ustaca yapıyor.
Ak koyun kara koyun elbette zaman içinde ortaya çıkacak. Hatta iddia ediyorum çok da yakın bir zamanda ortaya çıkacak!