Koalisyon, seçimlerde tek başına iktidar olacak çoğunluğu sağlayamamış bir siyasi partinin tek başına hükûmet kuramaması durumunda başka parti ya da partilerle bir araya gelerek hükûmet kurmasıdır. Koalisyon hükûmetlerinden karma hükûmet diye bahsedildiği de olmaktadır. Türk siyasi tarihinde “koalisyon hükümetleri dönemi” olarak bilinen 1961-1980 arası dönem, orta sınıfın güçlendiği ve demokratik beklentilerin tırmanışa geçtiği yıllardır. Bu dönemde 71 Muhtırası gibi askeri-siyasi gelişmelerin halk üzerindeki etkisinin pik yaptığı, öğrenci olayları gibi toplumda derin izler bırakan gelişmelerin gözlendiği, şehirli nüfusun ve buna mukabil olarak refah beklentisinin yükselişi geçtiği, demokratik temsil isteğinin tırmandığı oldukça sancılı bir süreç yaşanmıştır. Bu nedenlerle söz konusu dönemde, tabiri câizse koalisyon hükûmetleri genel kural, tek başına iktidar olmak ise istisna hâline gelmiştir.
1961 ile 1980 yılları arasında; 26’ncı, 27’nci, 28’inci, 29’uncu, 37’nci, 39’uncu, 41’inci ve 42’nci hükûmetler olmak üzere sekiz defa koalisyon hükûmeti kurulmuştur. Başlangıçtaki tanımdan yola çıkılarak, bu dönemde kurulan ve diğer siyasi partilerce dışarıdan desteklenen azınlık hükumetleri (örneğin: 43 Hükûmet veya diğer adıyla 6. Demirel Hükümeti veya bilinen adıyla Kerhen Milliyetçi Cephe Hükümeti) ile partilerüstü-teknokrat hükûmetler (33’üncü, 34’üncü, 35’inci hükûmetler gibi) koalisyon hükûmeti olarak değerlendirilmemiştir.
Koalisyon hükümetleri döneminde kurulan başlıca hükümetleri ve devrin şartlarını bilmek, tek başına iktidar olmuş parti hükümetlerinin kıymetini bilmek için oldukça önemli ve bir o kadar da gereklidir. Zira tarih, ders almak içindir.
Sıraya koyarak tek tek anlatmaya başlıyorum.
1. Koalisyon Oluşumu - 26. Hükûmet: Türk siyasal yaşamının ilk koalisyon hükûmetidir. Bu nedenle Türk siyaset tarihinde özel bir önemi bulunmaktadır. VIII. İsmet İnönü Hükümeti de denmektedir. İsmet İnönü'nün Başbakanlığında Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ile Adalet Partisi (AP) arasında kurulmuştur ve 20 Kasım 1961 - 25 Haziran 1962 tarihleri arasında görev yapmıştır. AP, Yeni Türkiye Partisi (YTP) ve Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi (CKMP), Demokrat Partinin (DP) mirasını (oylarını) paylaşırken CHP’nin de önceki seçime nispeten toparlandığı görülmektedir.
1960’lı yılların başında temsilciliğini yaptığı Amerikan şirketi Morrison/Knudson’a izafeten “Morrison Süleyman” diye de anılan Süleyman Demirel, 1962’de AP Genel İdare Üyesi seçilerek bu hükûmetle birlikte ilk defa siyaset sahnesine çıkmıştır (28 Kasım 1964’de AP Genel Başkanı olmuştur). 26. Hükûmet döneminin en fazla akıllarda kalan vakıalarından biri, 22 Şubat 1962’de Albay Talat Aydemir’ın başında bulunduğu cuntanın yönetime el koyma hareketinin bastırılmış olmasıdır.
2. Koalisyon Oluşumu - 27. Hükûmet: IX. İsmet İnönü Hükûmeti ya da 2. Koalisyon Hükûmeti olarak bilinir. İsmet İnönü'nün Başbakanlığında CHP, YTP, CKMP ve bağımsız milletvekilleri arasında kurulmuştur. 25 Haziran 1962 - 25 Aralık 1963 tarihleri arasında görev yapmıştır.
Bu dönemde Türkiye Ortak Pazara üye kabul edilmiştir (24 Temmuz 1962); Kasım Gülek, Nihat Erim ve Avni Doğan CHP’den ihraç edilmiştir (7 Aralık 1962); 27 Mayıs, Hürriyet ve Anayasa Günü kabul edilmiştir (11 Nisan 1963); Türkiye ile Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) arasında Ankara Anlaşması imzalanmıştır (12 Eylül 1963). Başbakan İnönü Başkan Kennedy’nin cenaze töreni için ABD’de iken YTP koalisyondan çekildiğini açıklamıştır.
3. Koalisyon Oluşumu – 28. Hükûmet: X. İnönü Hükümeti, 25 Aralık 1963 - 20 Şubat 1965 tarihleri arasında görev yapmıştır. Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’in hükûmeti kurma görevi verdiği Malatya Milletvekili İsmet İnönü, CHP ve bağımsızlardan oluşan bir koalisyon hükümeti kurmuştur. 4 Ocak 1964'te yapılan güven oylamasında kullanılan 401 oyun 225'i kabul, 175'i ret, 1'i çekimser çıkmış, 40 milletvekili oylamaya katılmamıştır. 1965 Bütçesinin TBMM’de reddedilmesi üzerine İnönü istifa etmiştir.
Johnson Mektubu (5 Haziran 1664), Kıbrıs Olaylarının tırmanışı (1964), birleşik oy pusulasıyla ilgili Seçim Kanununun kabul edilmesi (22 Ocak 1965) dönemin en çok akılda kalan vakıalarıdır.
4. Koalisyon Oluşumu - 29. Hükûmet: Kabineyi kurmakla görevlendirilen Suat Hayri Ürgüplü Başbakanlığında; Bağımsızlar, AP, YTP, CKMP ve Millet Partisi (MP) koalisyonundan oluşmuş; 20 Şubat 1965 – 27 Ekim 1965 tarihleri arasında görev yapmıştır.
Kozlu Grevi (Zonguldak Maden Havzası Olayları) ve akabinde gelişen vakıalar döneme damgasını vurmuştur. Maden Havzası Olayları sonrasında Ereğli Demir Çelik Fabrikası faaliyete başlamıştır (15 Mayıs 1965). 13 Temmuz 1965’de yeni Siyasi Partiler Kanunu kabul edilmiştir.
CHP Genel Başkanı İsmet İnönü’nün “kalkınma ancak planla olur” sloganına karşın AP Genel Başkanı Süleyman Demirel’in “bizim planımız bütçemizdir, plan mı pilav mı” sloganının daha etkili ve başarılı olduğu görülmüştür. 1965’den itibaren CHP’nin kendisini “ortanın solu” olarak nitelendirmesine mukabil AP’nin CHP taraftarlarından “ortanın solu Moskova yolu” diye bahsetmeye başlamasıyla toplumda ilk çatışmacı kutuplaşma emareleri baş göstermiştir.
5. Koalisyon Oluşumu - 37. Hükûmet: Bülent Ecevit tarafından kurulan CHP ve Milli Selamet Partisi (MSP) koalisyonu hükümetidir. 26 Ocak 1974 - 17 Kasım 1974 tarihleri arasında görev yapmıştır. I. Ecevit Hükümeti olarak da bilinmektedir. Hükümetin kurulması aşamasında CHP ve MSP arasında kurulan koalisyon hükümetinin ortaklık şartlarını ve hükümetin hedefini belirlediği bir protokol imzalanmıştır. Protokolde, milli, demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti ilkesine yürekten inanan; hukukun üstünlüğüne, demokratik hak ve hürriyetlere saygılı olan iki partinin ortak amaçlarının, kanunları herkese eşit olarak uygulayan, Atatürk ilkelerine bağlı bir devlet idaresiyle anlayış, kardeşlik ve sosyal adalete dayanan bir toplum düzeninin kurulması olduğu belirtilmiştir.
20 Temmuz 1974 tarihli Kıbrıs Harekâtı döneme damgasını vurmuştur. Memurlara iki günlük hafta tatili uygulamasının başlatılması (30 Haziran 1974) ve haşhaş ekimine izin verilmesi (5 Temmuz 1974) dönemin önemli vakıalarıdır.
6. Koalisyon Oluşumu - 39. Hükûmet: IV. Süleyman Demirel Hükûmeti veya 1. Milliyetçi Cephe olarak bilinen ve AP, MSP, Turan Feyzioğlu’nun Genel Başkanlığını yaptığı Cumhuriyetçi Güven Partisi (CGP) ile Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) tarafından kurulan koalisyon hükûmeti, Süleyman Demirel'in Başbakanlığında, 31 Mart 1975 - 21 Haziran 1977 tarihleri arasında görev yapmıştır.
MSP Genel Başkanı Necmettin Erbakan’ın “ağır sanayi hamlesi” söylemi, seçimlerde başarı göstererek 1974-1978 yılları arasında kurulan üç koalisyon hükûmetinde yer edinmesine katkı sağlamıştır. Döneme damga vuran vakıalar, öğrenci merkezli anarşinin tüm yurtta tırmanışa geçmesi ve yine tüm yurt sathında çatışma temelli sol-sağ kutuplaşmasının baş göstermiş olmasıdır. Bir diğer önemli gelişme ise Amerikan ambargosu sonucunda pazar mallarının karaborsaya düşmesi ve vatandaşların basit tüketim malzemeleri için bile uzun kuyruklar oluşturmasıdır. Yine bu hükûmetin görevi esnasında TİP eski başkanlarından Mehmet Ali Aybar ve 49 arkadaşı Sosyalist Partiyi kurmuştur (30 Mayıs 1975); romanlara ve filmlere konu olan ünlü Doğu Ekspresi 70 misyoner yolcusu ile Milano’dan İstanbul’a gelmiştir.
7. Koalisyon Oluşumu - 41. Hükûmet: V. Demirel Hükümeti veya 2. Milliyetçi Cephe Hükûmeti olarak da bilinen 41. Hükûmet; AP Genel Başkanı Süleyman Demirel Başbakanlığında MSP ve MHP ile birlikte kurulmuş olup 21 Temmuz 1977 - 5 Ocak 1978 tarihleri arasında görev yapmıştır. Demirel 26 Temmuz 1977 günü yaptığı açıklamada, “iktidarı, MSP ve MHP ile birleştirip sola teslim etmemeyi başardık” demiştir.
Bu dönemde ilk defa Demirel’in söylediği “70 sente muhtacız” sözü, dış ticaret açığındaki artışa ve büyük döviz krizine işaret etmekle birlikte ülkenin –özellikle ambargolar nedeniyle- iktisadi yapısının bozulduğunu ve bu faktörün halkın temayül ve tepkileri üzerinde etkili olduğunu göstermektedir.
38 Tur süren ve nihayetinde CHP’li Cahit Karakaş’ın seçildiği TBMM Başkanlığı Seçimi (17 Kasım 1977), tüm yurtta bitmek bilmeyen elektrik kesintileri ve şiddetlenen anarşi olayları ile Ermeni terör örgütü ASALA’nın suikastleri döneme damga vuran vakıalardır.
8. Koalisyon Oluşumu - 42. Hükûmet: AP, MSP ve MHP’den oluşan 2. Milliyetçi Cephe hükûmetinin 31 Aralık 1977 günü bir gensoru ile düşürülmesinden ardından yeni hükûmeti; CGP, Demokratik Parti ve AP’den istifa eden 11 milletvekilinin desteği ile CHP kurmuştur. 22 Aralık 1977 günü, İstanbul Florya’daki Güneş Motel’de, Adalet Partisinden ayrılan milletvekilleriyle gazetecilerden kaçmaya çalışarak görüşen Ecevit, 11’lerle birlikte, hükûmet aleyhindeki gensorunun desteklenmesi ve yeni bir hükûmetin kurulması hususunda anlaşmaya varmıştır. 5 Ocak 1978’de 229 güvenoyu alan 3. Ecevit Hükûmetinde, 11 bağımsız milletvekilinin 10’una bakanlık verilmiştir; 11’lerden sadece Oğuz Atalay bakanlık istememiştir. Güneş Motel’de yapılan pazarlıklara atfen 42. Hükûmete “Motel Hükûmeti” de denmiştir.
CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit Başbakanlığında kurulan Motel Hükûmeti 5 Ocak 1978 - 12 Kasım 1979 tarihleri arasında görev yapmıştır.
Milli Savunma Bakanı Hasan Esat Işık’ın “ordu içinde kontgerilla yoktur” demesi (2 Şubat 1978), IMF ile sağlanan anlaşmalar sonucunda dış kredi musluklarının açılması, sol-sağ çatışmalarının bölgesel olarak Alevi-Sünni çatışmalarına evrilmesi, İran’daki olaylar nedeniyle İstanbul-Tahran Hava Köprüsünün kurulması (8 Aralık 1978), 42 milyonluk Türkiye’de sadece 4 milyon vatandaşın vergi ödediğinin açıklanması (3 Ocak 1979) ve Türkiye’nin CENTO’dan çekilmesi (15 Mart 1979) döneme damga vuran başlıca vakıalardır.
Yine bu dönemde 4951 sayılı Kanuna binaen Devlet Bakanlığı sayısı 10’a çıkarken İşletmeler Bakanlığı ve Yerel Yönetim Bakanlığı adıyla iki yeni bakanlık ihdas edilmiştir.
Literatürde “koalisyon” kavramı; iki veya daha fazla siyasî grup ya da aktörün ortak siyasi hedefler çerçevesinde uzlaşmaları, söz konusu hedeflere erişmek için güç birliği yapmaları ve aktif işbirliği sergileyerek birlikte çaba sarf etmeleri şeklinde ifade edilse de bu tanımın Türk siyasal yaşamındaki koalisyon yaklaşımı ile örtüşmediği açıktır. Bizdeki ortak siyasi hedef, çoğu zaman iktidarı elde tutmak ya da iktidar ortağı sıfatıyla söz sahibi olmaktır. Zira 1960-1980 arası koalisyon hükûmetlerinin hemen hemen tamamı başarısız olmuştur; aynı başarısızlık 1980 sonrası koalisyonları için de geçerlidir.
Bu noktada koalisyonlar nasıl “başarılı” addolunur sorusunun cevabını vermek gerekmektedir. Koalisyonlar, herhangi bir siyasi partinin iktidarı tek başına yüklenemediği durumlarda diğer siyasi partilerden nicel destek alması ve karşılığında onları iktidara dâhil etmesidir. Bu durumda iktidar (erk, otorite, egemenlik, icraatlar, yönetim), birden fazla siyasi parti arasında paylaşılmaktadır. Koalisyon hükûmetini oluşturan siyasi partilerin tek bir parti gibi çalışıp devletin âli menfaatleri için tavizsiz icraatlar yapması, kamuyu ve kalkınmayı ilgilendiren plan ve programları titizlikle uygulaması beklenmektedir. Oysaki Türk siyasetinde partiler koalisyon ortağı olunca tarihi birikimlerini (hırslarını, hasımlıklarını, tereddütlerini, ayrıştırıcı ideolojik bakış açılarını) de koalisyona sokmaktadırlar. Örneğin Feroz Ahmad, 1961’de ilk koalisyon hükûmetini kurmaya soyunan İnönü ile hiçbir siyasi liderin çalışmak istemediğini belirtmektedir. Bunun sebebi kuşkusuz ideolojik pozisyon farklılığıdır. Velâkin koalisyonlar, paydaş ideolojilerin bir potada erimesini gerektirmediği gibi her ortağın kendi ideolojik cihetinden siyasal sorunlara yaklaşmasını da gerektirmez.
İlber Ortaylı’nın da dikkatimizi çektiği üzere ülkece koalisyon gerçeği ile ilk tanışmamız, AP’nin siyaset arenasına çıkmasını müteakiben vuku bulmuştur. AP, DP’nin devamı gibi algılansa da bambaşka bir parti olduğu kendi içindeki keskin ayrışmalardan (Ragıp Gümüşpalacılar / Süleyman Demirelciler gibi) ve söylem farklılıklarından anlaşılmaktadır. Vaktiyle parti liderleri nasıl ki İnönü ile koalisyon kurmak istememişse aynı durum zaman içinde Demirel, Erbakan hatta Ecevit için de söz konusu olmuştur. Zira sayılanların hepsi çok zıt ve uç ideolojilerin temsilcileridir.
1960-1980 arası koalisyon hükûmetlerinin siyaseten başarısız olduğunun bir diğer göstergesi ise bu dönemde ülkenin bir türlü ön alınamayan kaos ortamına sürüklenmiş olmasıdır. Her geçen gün tırmanan anarşiyi iktisadi bunalımlar izlemiştir. İktisadi sıkıntılara dayanışma ile göğüs gerebilen Türk Milleti, anarşik olayların neden olduğu ve sosyal yaşamı alt üst eden anarşi vakıaları karşısında tabiri câizse bocalamıştır.
Bu dönemde ABD ambargosu gibi dışsal etkilerin hiç şüphesiz ülkede iktisadi ve siyasi istikrarı bozucu etkileri olmuştur. Ancak içsel etkileri de mutlaka zikretmek gerekmektedir. Dönemin apaçık kaos görüntüsü vermesi ve her şeye rağmen zamane siyasetçilerinin kendilerini çaresiz lanse edip başarısızlığı kabul etmemeleri ancak “basiretsizlik” şeklinde nitelendirilebilir. Özellikle acil iktisadi önlemlerin alınamamış olması, gerekli sanayi hamlelerinin bir türlü yapılamaması, üretim merkezli toplumun inşa edilememesi, üretim kaynaklarının tüketiciye kısa yoldan ulaştırılamaması kayda değer yönetim zaafiyetleridir.
Koalisyon hükûmetlerine yansıyışından da görüldüğü üzere Türkiye’deki genel yönetim zafiyetinin esas nedeni –kanımca- 1950’lerde NATO’ya girilmiş olmasıdır. Zira bu hadiseden sonra NATO unsurlarının hem Türk ordusuna hem de Türk siyasetine sürekli müdâhil olduğu, Türkiye’nin çok güçlenmesinin istenmediği gibi sürekli kendi iç işleriyle uğraşmak zorunda bırakılarak uluslararası arenada elinin kolunun bağlanmaya çalışıldığı görülmektedir. Nitekim onca kanlı anarşi olayının arkasının kesilmemesi, faillerin bir türlü bulunamaması ya da aranmaması, etkin bir yargılama gerçekleştirilememesi gibi acı gerçekler karşısında akıllara “acaba o tarihlerde kamu güvenliğini korumakla, toplumsal barışı sağlamakla görevli kurum ve kuruluşlarımız kimlerin kontrolündeydi” sorusu gelmektedir. Ülkedeki millî kuruluşlar faraza NATO ve CIA unsurlarının eline bırakılmışsa bunun sorumluğu yine dönemin basiretsiz siyasetçilerinde değil midir? Yine o yıllarda tohumu atılan PKK gibi terör örgütlerinin her türlü “sözde” müdahaleye ve “sözde” mücadeleye rağmen büyüyüp güçlenmesi ve 1980 sonrası dönemde Türkiye’nin önüne yeni bir ayak bağı olarak çıkarılması sorunsalı hâlâ hakkıyla masaya yatırılıp irdelenememiştir.
Döneme ilişkin çarpıcı bir örnek vermek gerekirse 16 Ağustos 1977’de Elazığ’ın Ağın ilçesine bağlı Pul köyünden 75 yaşındaki Bekir Arabacı, anarşik olayları protesto etmek için kendini yakmıştır. 75 Yaşındaki bir köylü vatandaşı kendisini yakmaya itecek kadar yoğun yaşanan acıklı toplumsal vakıaların sorumluları hâlâ ortaya çıkmamıştır; ancak bu sorumlulardan birinin de en hafif tabiriyle “basiretsizlikleri” nedeniyle koalisyon hükûmetlerinde başarı gösteremeyen dönem siyasetçileri olduğu tartışmasızdır.
Muhammed Gömük
Araştırmacı Yazar
26/4/2021