İngiltere Kraliyet Ailesi’nin İngiliz halkı için yeri çok özel olabilir ama neden tüm dünya için özel olması gerektiğini anlamlandırabilmiş değilim. Kraliçenin çocuğu diye kamuoyunda bilinen birtakım malum siyasetçilerin acısını paylaşmak zorunda mıyız? Ya da mason medyanın dayattığı “kraliçeyi seveceksiniz, İngiltere’ye biat edeceksiniz” algısını kabul etmek zorunda mıyız?
Medya diyor ki Elizabeth Alexandra Mary yani Kraliçe II. Elizabeth halk tarafından çok seviliyor. Burada bir parantez açıp Elizabeth’in cenazesinde yuhlamaları görmezden mi gelelim? Hatta İskoçyalıların külliyen kraliçeden nefret ettiklerini belirtmeden mi geçelim…
Bizdeki Exeter’lilerin (!) biricik Elizabeth’inin birbirinden ilginç özelikleri olduğunu biliyor muydunuz! Var mısınız şöyle bir göz atmaya…
Elizabeth tam bir at tutkunu. Atlarla ilgili engin bilgi birikiminin yanında at binmek ve at yarışları izlemek de Elizabeth’in en büyük zevkleri arasında imiş. Öyle ki, roman okumayı da seven Kraliçe Elizabeth, bu iki tutkusu birleştirip atlarla ilgili romanları öncelik listesine alıyormuş. Düşünsenize… Elizabeth'in saltanat sürdüğü Buckingham Sarayı'nın sadece restorasyonu 150 milyon sterline mâl olmuş. Kaç TL’ye tekabül ettiğini siz hesaplayın. Diğer bir İngiliz Kraliyet Sarayı Westminster ise 3 milyar sterline restore edilmişti. 3 milyar sterlinin kaç milyar TL olduğunu da hesap edin. Yine altını çiziyorum; bu sadece restorasyon bedeli! Binlerce odalı saraylarda sözüm ona saltanatçılık, kraliçecilik oynayan Elizabeth, işte bu şatafatla yaşayıp gerine gerine roman okumuş. Hayatı bir bakıma roman okumakla geçmiş… Oh ne âlâ değil mi?
II. Elizabeth’e dünyanın dört bir yanından bir hayli değerli hediyeler geldiği de gerçek. Eee, koskoca kraliçenin huzuruna hediyesiz çıkmak olur mu? Brezilya’dan gelen jaguarlar, Kamerun’dan gelen bir fil ve iki dev kaplumbağa gibi hediyeler… Aslında dahası var. İngiltere saraylarında kraliçeye pahalı hediyeler sunmak bir devlet teamülü hâline gelmiş. Çocukların bile mutlaka yanlarında hediye ile gelmesi isteniyor. Tabi her hediye takdim töreninde, çocuk bile olsanız yerlere kadar eğilip Elizabeth’in eteğini öpmek zorundasınız. Hani karşınızdaki güzeller güzeli Prenses Diana değil ki, buruşuk bir kraliçe… El mahkum, o eteği öpeceksiniz…
Elizabeth’in diğer bir kıl huyu ise Corgi cinsi köpeklere olan hayranlığı idi. Otuzdan fazla Corgi’ye sahip olan Kraliçe’nin Corgi sevgisinin nasıl başladığı bilinmiyor. Babasının hediye ettiği Corgi’den sonra başladı dense de bunun ne zaman, nasıl ve neden koleksiyon tutkusuna dönüştüğü muamma. Muhtemelen saraylarda sıkılıp depresyona girdiği bir güne denk gelmiştir.
Elizabeth, hayatında pasaport nedir bilmemiş. Öyle ki pasaport görse mertek sanacakmış. Bir bakıma Papa gibi… Başka ülkelere yaptığı ziyaretlerde devlet başkanları tarafından daima kırmızı halılarla karşılanmış. Ayrıca ülkesinde de ruhsat ve ehliyet olmadan araba kullanma hakkına sahipmiş. Tabii onca özel şoför sarayın ulaşım daire başkanlığında harala hurala İngiliz çayı hürrüplerken Kraliçe’nin Don Kişot gibi yollara düştüğünü umarım hayal etmemişsinizdir.
Hatta Elizabeth’in lüks arabalara düşkünlüğü dillere destan seviyede imiş. Yalnızca ona mahsus üretilmiş bir Jaguar’ı olduğunu biliyor muydunuz? Kraliçe’nin Jaguar’ında çantası için özel bir bölme, Corgi köpeği için özel kuzu derisinden yapılmış bir halı döşendiği de Kraliçe ile ilgili çarpıcı gerçekler arasında yer alıyor. Ne kadar çarpıldınız, orasını bilemem.
İyi hatırlıyorum, bundan tam üç sene önce bizim medya, Kraliçe Elizabeth 93 yaşında olmasına rağmen sağlığı şöyle çok iyi böyle çok iyi diye haberler yapıyorlardı. En sonunda nazar değip kadını yataklara düşürdüler ama ne oldu da o fişek gibi ihtiyar gümledi gitti derseniz benim bir teorim var. Pandemi sürecinde sürekli maske takarak yeterli oksijen alamaması ve bir de bunun üstüne çoğu bedbaht gibi mRNA aşısı vurulması aceba sağlığını bozmuş olabilir mi? Ben şahsen birçok ünlünün TV ekranlarından gösterilen aşılanma sahnelerinin sahte olduğuna dâir belgeler gördüğüm için kralların, kraliçelerin gerçekten aşı vurulmuş olduklarına inanmıyorum. Pfizer’in patronu hatta Pfizer’in aşısını geliştiren ekiptekiler bile aşı olmadıklarını ve olmayacaklarını beyan etmişken koskoca kraliçenin aşı vurulduğunu düşünmek en hafif tabirle hiffet olur. Seks partileriyle ünlü kız kardeşi Prenses Margaret ile Elizabeth’i elbette bir tutamayız. Şüphe yok ki kraliçe kendine gerçekten iyi bakıyordu. Hatta ölümünde bile çantasında çocuk kanı taşıyordu. Artık çoğunuzun malumu olmuştur ki zenginler, korkutularak öldürülen on, on bir, on iki ya da on üç yaşlarındaki çocukların kanını içerek gençlik hormonlarını uyarıyorlar. Hatta böylelerinin bir gözlerinde aşırı kızarıklık ya da morluk oluşuyor. Bu konuda son zamanlarda çokça makale yayınlanıyor. Hatta son yazdığım kitap olan Cardın İbo adlı romanda da bu konuda şöyle bir değinmiştim. Eldeki verilere göre Elizabeth de gençlik hormonu kullanan arasında yer alıyor. Ama ne çare, ecel yetti mi Azrail bir saniye gecikmiyor.
Bir de şu var, tam İngiltere’de yönetim kadrosu değişti, Elizabeth’in ölüm haberi geldi. Tamam, kraliçenin ölümünü yeni hükûmet kurulana kadar ertelemişler ama yeni kadro da bir tuhaf değil mi? Rockefeller’in poker arkadaşı, patates parmaklı III. Charles’ın daha tahta oturur oturmaz küreselcilere selam çakması, askeri bir ulus üstü rejimin tüm dünya hükûmetleri yerine karar alma yetkisine sahip olması gerektiğini dillendirmesi pek de hayra alamet değil. İngiltere’de kurulan yeni hükûmetin İstanbul’un İstiklal Caddesi gibi kültürler mozayiği olması da bence pek hayra alamet değil. Tabii bütün bunların ne anlama geldiğini hep birlikte görüp değerlendireceğiz.
Netice-i kübra, Allah sonumuzu hayretsin. İçimizdeki kraliçecilerin başı sağ olsun.