Bir yeni yıl klasiği olarak 2021’e girmeye sayılı günler kala yine ünlü siyasal fütürist İbrahim Çetin’in kapısını çaldım. Yalnız ev ziyaretleri yasaklandığı için bu sefer fiziksel değil dijital ortamda kapısını çaldım.
Bildiğiniz üzere 2020 yılı tam manasıyla bir çalkantılar yılı oldu. Felaketler felaketleri kovaladı. İnsanlık büyük bir küresel şoka maruz kalmış gibiydi. Dolayısıyla 2021’i herkes iple çekiyor. Acaba gerçekten 2021’i iple çekmek gerekiyor mu? Röportajımıza buradan başlayalım.
2021’i iple çekmek iyi bir fikir mi?
Geliyor gelmekte olan mı desem yoka olacakla öleceğin önüne geçilmez mi desem… Doğrusu şu ki zamansal tartışmalar yapmak çok faydalı değildir. Ben 2021’i iple çekenleri Mehdi’yi, Mesih’i iple çekenlere benzetiyorum. Mehdi, Mesih demek aynı zamanda Deccal de demektir, Yecüc’le Mecüc de demektir. Mehdi’yi, Mesih’i dört gözle bekleyenler aslında Deccal’in korkunç fitnelerini de dört gözle beklediklerinin farkına varmalıdır. 2021’i de bu metafor üzerinden değerlendireceğim. 2021’in sadece 2020’nin devamı olan bir yıl ve 31 Aralık’la 1 Ocak arasında ben pratikte hiçbir fark göremiyorum. Güneş sistemi zamanına göre bir yıl daha yaşlanmış olacağız ve ölüme bir adım daha yaklaşmanın alamet-i farikası olarak artık takvimlerde 2021 yazacak.
Zamandan bahsetmişken bazı parapsikologlar ve metafizikçiler kâinatta artık beşinci boyuta girildiğini, bundan sonra uzaylılarla daha görünür temasların olacağını söylüyorlar. Hatta bugün de şöyle bir haber gördüm: Mars’ta ama Mars yüzeyinin altındaki bir yerde Uzaylılar ile Amerikalılar toplantı yapmışlar. Bu tür gelişmeleri nereye oturtalım?
Kâinatta seksen bin âlem olduğu biz Müslümanlara haber verilmiştir. Şu bir gerçek ki Covid-19 tezgâhıyla dünyanın ve insanlığın içine düştüğü şu durum hiç de normal değildir. Dünya, uzayın bir parçası, bunu unutmayalım. Dolayısıyla dünyalılar da aslında uzaylıdır. Dünyayı kâinattan ayrı değerlendiremeyiz. Kâinattaki seksen bin âlemden bazılarıyla birilerinin görüşüyor olması, farklı boyutlardan farklı âlemlerin canlılarıyla irtibata geçilmiş ya da geçiliyor olması şaşırtıcı karşılanmamalıdır. Dünyadaki garip durumun elbette evrensel boyutta etkileri ve etkileşimleri beklenmektedir. O yüzden 2020 sonrasında ben de şahsen metafiziğe ilgili biri olarak boyutlar arası olağanüstülükler öngörüyorum. Buna ilişkin zaten çok sayıda emare de var. Dünyaya hâkim olma stratejisi bitmiştir; 2020 sonrasında uzaya hükmetmenin yolları araştırılacak, yeni moda artık uzay hâkimiyeti olacaktır. Çin’in, Rusya’nın ve ABD’nin şimdiden ilkel uzay filoları var. Uzay filosu demek, uzayda gezinen savaş gemileri demektir, bu uzay gemileri atmosferdeki istediği uyduyu vurarak olası bir savaşı kolayca lehine çevirebilir. Yahut uzay madenciliği yapılarak diğer ülkelere muazzam fark atılabilir. Türkiye de bu yönelişin farkında olduğu için uzay ve roket çalışmalarını hızlandırdı ve teknoloji transferi için tüm imkânlarını zorluyor.
Geçen yılki röportajımızda 2020’de Doğu Akdeniz’de savaş çıkmaz ama gerginlik günbegün artıyor demiştiniz. 2021’de böyle bir tehlike var mı?
Türk Ordusu güçlü olduğu ölçüde caydırıcı olacaktır ve bu da beklenen savaşları öteleyecektir demiştim. Bu fikrimi muhafaza ediyorum. Ancak uluslararası çatışmalar da dâhil olmak üzere 2020 sonrasındaki hiçbir gelişmeyi Covid-19 pandemisinden ayrı değerlendiremeyiz. Artı bu realiteye bir de Joe Biden faktörü eklendi. O yüzden yeni denklemler kurmak gerekiyor. Şu anda Çin’in başını çektiği Doğu Bloğu ile klasik Batı Bloğu arasında sıkışıp kalmış ve ayakta durmaya çalışan bir Türkiye görüyoruz. Türkiye iki tarafı da idare etmeye çalışıyor ve bu süreç en az 2030’a kadar sürecek. Türkiye, 2030’dan evvel büyük bir savaşa girerse çok büyük hata yapar. Zira Türk Ordusu henüz toparlanma, millileşme, tarihsel disiplinini ve vizyonunu tekrar tesis etme aşamasındadır. Bu kritik aşamayı atlatmak kolay değil. Buna rağmen ben 2030’dan evvel maalesef Türkiye’nin de hedefte olacağı uluslararası bir çatışmanın patlak vereceğini düşünüyorum. Pandemi tiyatrosu, millî unsurlu faaliyetleri asla baltalamamalı. Çok ciddi bir dikkatle atlatmamız gereken zorlu bir geçiş sürecinin içerisindeyiz.
Dikkat ettim Covid-19 hakkında bir yerde tezgâh dediniz, bir yerde de tiyatro dediniz. Neden böyle düşünüyorsunuz?
Covid-19, Çin’in nüfus yoğunluğu en yüksek bölgesi olan Batı kesimindeki Hubey eyaletinin Wuhan kentindeki bir laboratuvarda üretilmiş, dolayısıyla Çin’de kısa sürede -sözüm ona- başarıyla baskılanmış, yenilgiye uğratılmış ama nasıl olduysa tüm dünyayı göz göre göre pençesine almış uyduruk bir mikroptur. Bildiğimiz mevsimsel gripten daha öldürücü olmadığını işin erbâbı olan tüm bilim adamları açıkladı. Hatta Salgın Bakanı da (kasten sağlık demiyorum) bir konuşmasında aslında Covid-19 pandemisi değil mevsimsel grip yaşandığını ağzından kaçırdı. Daha doğrusu Allah söyletti ama millet uyanmadı. Virüs, Latince bir kelimedir, zehir demektir. Bill Gates denen bilgisayarcı bunağın başını çektiği siyonist çete, pandemiyi bahane ederek Türkiye gibi tüm ülkelerde postmodern bir yönetim darbesi gerçekleştiriyor, insanlık âlemini resmen zehirliyor. Bu darbe; tüm ince ayrıntılarına kadar çok iyi hesaplanmış, acımasız, şeytani bir planın ürünüdür. Üç ayağı bulunuyor: İlk ayağı 300’ler denen siyonist çete. İkinci ayağı tıbbiyedeki mason doktorlar özellikle profesörler. Üçüncü ayağı ise mason medya. Hani bazıları için bilim denince akan sular durur ya! Bu pandomimci bilim adamlarının tamamı evrimcidir; pekâlâ biz evrime inanıyor muyuz, hayır, biz Müslümanız ve elbette evrime inanmıyoruz, maymundan türediğimizi asla kabul etmiyoruz. Ve işte bu pandomimci çetenin bilim ayağı da şu anda evrim sahtekârlığı gibi bir sahtekârlığa sarılmış durumda ve bunu bilim namına yapıyor. Yaparken de medyayı ustaca bir tehdit, baskı ve propaganda aracı olarak kullanıyor. Çünkü bilim denince akan sular duruyor! Daha düne kadar ABD Başkanlık Seçimlerinde Trump’ın twitlerini engelleyen, mesajlarını yayınlamayan, konuşmasını yarıda kesen küstah medyadan bahsediyoruz. Bu medya bize ne yapmaz? Pandomimci küresel çete çok zengindir ve gerçekten eli kolu çok uzundur; tıp fakültelerinde kürsülerin çoğunu ele geçirmiştir, akademik tıp dergilerinin çoğunu ele geçirmiştir, Salgın Bakanlığı bürokrasinin çoğunu ele geçirmiştir, kurumların çoğunu ele geçirmiştir, ilaç sektörü tamamıyla bunların kontrolündedir, aşı sektörü tamamıyla bunların kontrolündedir. Hıfzısıhha Enstitüsü gibi kritik bir kurumun kapısına kilit vurduran şeytani yapılanmadan bahsediyorum. Bu Enstitü kapatılırken abuk subuk çok sayıda kurum, sırf birilerine kadro ihsan ve ihdas etmek için sıfırdan kuruluyordu. Ankara Söğütözü’nde gezinecek olursan adım başında hiç adını duymadığın acayip kamu idareleriyle karşılaşırsın. Sosyo-politik arenada ise insanlar hızla dijital faşizme itiliyor. Cep telefonu olmayana neredeyse yaşam hakkı tanınmayacak. Ne zaman haftasonu karantinası olsa bir yığın 5 G istasyonu kaçak göçek bir yerlere dikilmiş oluyor. Köye gidip yerleşeyim, kendim ekip biçeyim diyenlerin karşısına ise bir yığın prosedür ve yasak çıkarılıyor. Bütün bunlar sorgulanmasın, daha nice tuhaf vaziyetler gizlensin diye Covid-19 sahtekârlığı kullanılıyor, perde arkasından yürütülen tonla gerçeğin önüne sed çekilerek insanlara bir tür illüzyon yaşatılıyor. Şu anda insanlık hipnoz olmuş gibi büyük bir sihrin içinde debelenip durmakta, uyanmaya ayıkmaya çalıştığı zaman derhal medya tarafından gerizekalı, aptal gibi hakaretlere uğramakta ve hemen aleyhinde yasaklayıcı, kısıtlayıcı hukukî süreçler işletilmekte. Başka bir tabirle başını kaldıranın başına vuruyorlar, ağzını açanın dilini kesiyorlar, gözünü açanın gözünü oyuyorlar. Tezgâh gerçekten de çok büyük.
Mâdem bu kadar büyük bir tezgâh var ve siyasi irade de görüldüğü kadarıyla dış baskılara boyun eğerek sesini çıkarmıyor, Türkiye nasıl bir çözüm üretmeli?
Çözüm çok basittir. İsveç, Beyaz Rusya, Slovenya hatta koskoca Çin ne yaptıysa biz de onu yapacağız. Covid-19’un laboratuvarda şişirilmiş, yalanlarla abartılmış, hilelerle kabartılmış, uyduruk kaydırık bir mikrop olduğunu kabul ederek derhal eski normale dönme kararı alacağız. Hayat, kaldığı yerden devam edecek. Normale dönüş sürecinde Covid-19 virüsü nedeniyle rahatsızlık yaşayanlara ise kasten adam öldürme suçunun konusuna girmeyen, hiçbir faydası olmayan mâlum ilaçlar verilmeyecek, skandal tedavi şekillerinden vazgeçilecek, bağışıklığı güçlendirici ve hastayı dinlendirici bir tedavi yolu kabul edilecek. Covid-19’dan bir tane bile ölen yoktur, Covid-19’dan öldü denilenlerin hepsi kalp krizinden ölmüştür. İnanmayan varsa hodri meydan diyorum, adli tıpta istediğiniz kadar otopsi yaptırabiliriz. Zira İngiltere’de, Almanya’da yapılan otopsilerin sonucu bu şekildedir. Yakınlarını hastanelerde kaybeden halk, elbet bir gün onların aslında tedavi edilmediğini, tedavi adı altında hunharca katliama uğratıldığını anlayacaktır. Ben şimdiye kadar Covid-19 olup da evde ölen bir kimse duymadım, kim hastaneye giderse leşi çıkıyor. Çünkü materyalist mason tıbbiyelilerin keyfi öyle istiyor. Çok nüfustan rahatsız olduklarını bas bas bağırarak söyleyenler bunlar. Gizli saklı bir şey yok. Benim söylediklerimi ise tüm tarafsız, bağımsız doktorlar tasdik ediyor. Burada tek tek isim saymaya başlarsam sabah olur. Telefonumda tüm Covid-19 tiyatrosunu yerle yeksan etmeye yetecek kadar belgeler, fotoğraflar, video kayıtları var. Ama maalesef bana ya da işaret ettiğim gerçek bilim adamlarına söz hakkı tanıyacak omurgalı bir medya yok. Mason medya kafayı Covid-19 paranoyasıyla bozmuş durumda. Dikkat etmişsinizdir; hem Dünya Sağlık Terör Örgütü, hem Salgın Bakanlığı hem de mason medya 7/24 felaket tellallığı yapıyor, sürekli korku, sürekli dehşet, sürekli panik pompalıyor. Öylesine coştular ki artık millet Covid’den başka kelime duymaz oldu.
Türkiye büyük oyunu bozup eski normale dönmezse ve aşılama safhasına geçilirse ne olur?
Küresel çetenin istediği de tam olarak budur. Zira bu gidişat, beraberinde ekonomik krizleri, kıtlığı, yokluğu ve nihayet toplumsal öfkeyle birlikte mevcut yönetimin devrilmesini ve yerine siyonistler tarafından ama doğrudan kontrol edilen sömürge valisi gibi birinin başımıza bela edilmesi sonucunu doğuracaktır. Ben işte buna postmodern darbe diyorum. İnsanlara zorla aşı vurmak, kişiye sıkı sıkıya bağlı olan Anayasal sağlıklı yaşam hakkının ihlalidir ve bu hak tüm yasaların üstündedir, uluslararası sözleşmelerle de korunmaktadır. Neden bireylerin sağlıklı yaşam hakkı ihlal edilmektedir; çünkü mevcut aşı çalışmalarının hepsi bilgisayarcı manyak Bill Gates tarafından fonlanmıştır ve hiçbiri gerçekten gerekli olan onay aşamalarını tamamlamamıştır. Basit bir hapın güvenli kabul edilmesi için bile on yıl beklenmesi gerekirken Joe Biden başkan seçildikten hemen sonra ve yangından mal kaçırır gibi aşı çalışmaları sonuçlarının açıklanmaya başlanması tam bir soytarılıktır. Tıp dünyası henüz basit bir sivilcenin çaresini bulamamışken; öksürüğün, nezlenin, gribin ilacını bulamamışken; kanserin, aidsin, ebolanın aşısını bulamamışken nasıl olduysa altı ayda Covid-19’un aşısını buluvermiş. Bravo! Hem de tam olarak ne olduğu anlaşılamamış, kuluçka süresi bile kestirilememiş, karakteristiği tespit edilememiş, sürekli mutasyona uğrayan, muamma (!) bir virüsün aşısı! Gerçekten bravo! Biz de bunu yuttuk! Var mı öyle yağma? İşte bu noktada Salgın Bakanlığı eğer millete aşıyı dayatırsa, eğer hocalar camiilerde millete aşı vurulun diye zırvalamaya başlarsa milletin sabrı taşar ve çarşı karışır. Covid-19 tedbirleri bile birer akıl tutulmasıdır. Sahaya çıkan futbolcuya maske sorulmazken denizde yüzene masken yok diye ceza kesiliyor! Geceleri eve kapanın, gündüzleri gezin deniyor; güya virüs gündüz uyuyor gece aktif oluyormuş! Maske diye tutturdular, maskenin zararlı olduğunu bizzat Filim Kurulu üyesi profesör canlı yayınladı ağzından kaçırdı. Maskenin zararlı olduğuna ve takanı virüsten korumadığına dâir yüzlerce akademik çalışma var. İşte bunlar gibi daha birçok akıl noksanlığı alameti olan tedbirler yüzünden insanların psikolojisi bozuluyor. Ama bu Covid-19 sahtekârlığın pik noktası aşıdır. İnsanların uyanık olması ve Azrail’den kaçar gibi Covid aşısından kaçması şarttır. Kaldı ki aşı firmalarının bizzat kendisi bu aşılar bulaşmayı engellemeyecek diyor, aşı vurulan korunmayacak diyor. O hâlde nedir bu aşı faşizminin, bu aşı fetişizminin sebebi? O sebebi bir söyleseler biz rahatlayacağız, millet rahatlayacak; ama beyni uyuşmuş modern tıpçılar böyle sorulara asla cevap vermek istemiyorlar, arkalarını dönüp gerisin geriye kaçıyorlar. Çünkü eğer sorgulamaya başlarlarsa nasıl bir sahtekârlığa alet olduklarını görüp özgüven bunalımı ve ruhsal çöküş yaşayacaklarını biliyorlar. Doğrulardan, gerçeklerden kaçıyorlar… Hayvanlara maske zorunluluğu yok, turistlere maske zorunluluğu yok, futbolculara maske zorunluluğu yok ama balkondan bakan vatandaşa maske zorunluluğu var. Hiçbir akıl sahibi insan, bu saçmalığı sorgulamadan geçemez, geçmemelidir.
Küresel çete neden böyle bir tiyatro tezgâhlamış?
O küresel çete, mesela IMF Başkanı Kristalina Georgieva, Covid-19 pandomimi için diyor ki: “Bu virüs, yeni dünyayı şekillendirmek için yüz yılda bir elimize geçecek tarihi fırsattır!” Şimdi biz bunun mânâsını düşünmeyecek miyiz? Evet, Salgın Bakanlığı ve Filim Kurulu “sakın bunları düşünmeyin, bilimselliğe aykırıdır” diyor. İşte böylesine despot bir psikolojik dayatmanın içindeyiz. Küresel siyonist çete istiyor ki zayıf olan tüm insanlar ölsün, ölmeyenleri de biz –aşılayarak frekanslarının kontrolünü elimize aldığımız için- kolayca sevk ve idare edelim. Dünya bizim olsun ve bize asla direnen, baş kaldıran birileri olmasın istiyorlar. Bu siyonist çete düğmeye basınca insanlar şeytana secde edecek, düğmeye basınca insanlar çok yaşa İblis diye tempo tutacak, düğmeye basınca çocuk yapılacak veya yapılamayacak..! İşin ilginç tarafı şu ki bu anlattıklarım hiç de gizli saklı kurgular değil; bangır bangır bağırarak şeytani emellerini açıklıyorlar. Ben ve benim gibiler ise apaçık bildiklerini, gördüklerini, duyduklarını aktardığı hâlde komplo teorisyeni olup marjinalize ediliyor. Bu sahtekârlıkta tek bir marjinal kesim vardır onlar da kayıtsız şartsız aşıyı kabul edecek olan akıl fukarası azınlıktır.
Covid’in Çin’den çıkmasını nasıl değerlendirelim, Avrasyacılık ideolojisini bir avantaj olarak bu süreçte kullanabilir miyiz?
Avrasyacılık, 2. Karabağ Savaşında cenaze namazı kılınmış bir ideolojidir. Çünkü 2. Karabağ Savaşında Rusya ve Kazakistan gibi bağlaşıkları açıkça Ermenistan’ın tarafında yer aldı. Savaş başladığında Kazakistan Ermenistan’a desteğini göstermek için en görkemi binalarına Ermeni bayrağı yansıttı, Hazar Denizinde tatbikat başlattı. İran da açıkça Ermenistan’ı destekledi. Avrasyacılar kusura kalmasın, bu kadar birbirine zıt unsurların olduğu yerde işbirliği olmaz. Turan fikri de hâkezâ çökmüştür. Kırgızistan dediğiniz ülkenin vatandaşlarının çoğu Türk Milletinden nefret ettiğini söylüyor, hangi Turan’dan bahsediyorsunuz? Dolayısıyla Çin’in Avrasyacılık gibi ideolojilerin uzağında yeni ve bambaşka bir konumu var. Küresel çetenin yeni üssü Çin Halk Sosyalist Kapitalist Cumhuriyetidir. Siyonist sermaye hızla Çin’e kaymaktadır. Avrasyacıların hayranca kalemşörlüğünü yaptığı Çin, onların bildiği eski Çin değildir. Doğaldır ki bu Covid-19 tiyatrosunun ilk perdesinin oynandığı yer de Çin olmuştur. Salgının ilk zamanlarında düşüp yere yığılan, ağzından burnundan kan gelen, özel tüplerin içinde hastaneye kaldırılan abartılı Covid-19 vakası görüntülerinin hepsinin düzmece olduğu ortaya çıkmıştır. Bütün bu düzmece oyunların ilk sahnelendiği yer Çin’dir. Çin, bu işin merkezindedir ve asla dostumuz değildir. Ki Türkiye de zaten bunu bilerek Doğu Bloğuna körü körüne yanaşmamakta, mümkün mertebe ayakları üzerinde durmaya çalışmaktadır.
Küresel siyonist çete nedir, kimlerdir, bunlardan kurtulmanın bir yolu yok mu?
Bu siyonist eşkıyaların bir piramidi var. Piramidin en üstüne birkaç aile ve sınırlı sayıda aile fertleri var. Bütün sermayeyi bunlar kontrol ediyor. 1. ve 2. Dünya savaşlarını çıkaran, istedikleri gibi yönlendiren, fonlayan bu ailelerdir. Çin’in Sinovac aşı firmasını ve Nusayri&Ermeni asıllı olup da Türk diye kamuoyuna sunulan Alman bilim şarlatanlarının firmasını fonlayan da bunlardır. Astra&Zeneca ve Moderna aşı firmalarını fonlayanlar da bunlardır. Bunların elinde Dünya Ekonomik Forumu, IMF, Dünya Bankası gibi çok sayıda uluslararası örgüt vardır. Hatta sen de metafizik istihbaratla ilgili romanında Dünya Ekonomik Forumunun bahsetmişsin. Hayranlıkla okudum, tebrik ederim. O kitabı herksin okumasını öneririm. Bahsini ettiğim piramit aşağıya doğru kat kat genişleyerek gidiyor ve her kademesinde Kabbalacılar, masonlar karşımıza çıkıyor. Örneğin bugün ABD’de 2 milyondan fazla kayıtlı mason var, bu sayı ülkemizde sadece 25 bin civarındadır. Siyonist/mason çeteden kurtulmak için benim radikal bir çözüm önerim var. Rusya gibi İlluminati’ye cephe almış ciddi ülkeler arasında bir koalisyon kurularak siyonist çetenin en tepesini işgal eden üç yüz civarındaki lider kişiye, âkil adama, çıban başına operasyon düzenlenmeli, enterne edilmeleri sağlanmalı ve hatta onları yeryüzünden silici (!) tedbirlere başvurulmalıdır. Onların zaafları canlarıdır, canları çok tatlıdır. Bir de çok kibirlidirler, burunları havada gezerler. Burunlarını yerde sürttürecek uluslararası çok gizli bir operasyon çok şeyi değiştirir. Hemen akabinde de ülkesel mason locaları kapatılmalı ve masonlara tarihin en acımasız cadı avı başlatılmalıdır. Bu çeteden kurtulmanın başka da bir yolu yoktur.
2020 sonrasında kıtlık, kuraklık durumları nasıl olacak?
2020 ile birlikte tüm dünyada kurak bir süreç başladı. 2021’de en temel besin maddelerinin, taze meyve ve sebzelerin çok pahalandığını göreceksiniz. Şimdiki fiyatları unutunuz. Ancak 2021’de yiyecek bir şeyler bulunduğuna da dua edilmesi gerekir çünkü 2022’de artık yemeye yemek, içmeye su da bulunamayacak! Bu kuraklık ve kıtlık sürecinde ortaya çıkacak yeni virüs sahtekârlıkları bahane edilerek et yenmesi de yasaklanacak. İnsanlar canları çektiği zaman sığır eti, koyu eti bulamayacak, bulsa da güya virüslü diye yiyemeyecek. Bu durumda ne olacak? Siyonist çete diyecek ki “Ey Türkiye, Tarım Bakanlığın dağlarına ovalarına milyonlarca domuz bıraktı, başı boş gezip duruyorlar, üstelik gayet de sağlıklılar, onları kesip yeyinsenize, zaten tarımınızı felç ettiler, dışarı çıkamaz oldunuz, alın size işte mis gibi et” diyecekler. Elbette herkes homurdanacak, aynen şu anda bu dediklerimi okuyanların homurdanması gibi… Ancak bakacaklar ki başka çare yok; satın alınmış imamlar, müftüler de bu zamanda domuz yemek caizdir diye fetva veriyor, o hâlde domuz avına çıkalım, adam gibi karnımızı doyuralım, kebaplar yapıp ziyafetler çekelim diyecekler. Özellikle bu dediklerimi not ediniz! O domuzlar doğaya boşuna bırakılmadı. Siyonistler planını yaparken yüz yıllık yapar, bizim gibi beş yıllık kalkınma planı yapmaz.
Hükûmetin alabileceği baka tedbirler var mı veya ne yapılmasını beklersin?
2019 başında CHP Ankara Milletvekili Eczacı Gamze Taşcıer, aşı zorunlu olsun diye bir yasa teklifi hazırlamış. Bu kişinin HTS kayıtları ve para hesabı hareketleri geriye dönük şekilde mercek altına alınarak ilaç ve aşı lobileriyle ilişkisi var mı yok mu diye didik didik edilmelidir. Bir şey bulunursa derhal kamuoyuyla paylaşılmalıdır. Filim Kurulundaki şahsiyetlerin ve medyanın önde gelen simaları olup da sürekli aşı propagandası yapan şahsiyetlerin de aynı şekilde HTS kayıtları ve para hesabı hareketleri didik didik edilerek incelenmelidir. Bunun dışındaki tıp fakültelerindeki eğitim kalitesizliğinin acilen giderilmesi; korona virüsü başarıyla yenen Tanzanya, Burundi, Mozambik gibi ülkelerden ilaç şirketlerine teslim olmamış gerçek tıp profesörlerinin getirilmesi gerekmektedir.
Vatandaşın yapabileceği bir şey var mı?
Esas iş vatandaşa düşüyor. Çünkü bu süreçte hedef tahtasına konan vatandaşın canıdır, ailesidir, insanca yaşam hakkıdır. Yaşam hakkı, sağlık hakkı, seyahat hakkı, toplanma hakkı, eğitim hakkı, mülkiyet hakkı gasbedilmiş ya da haksızca kısıtlanmış bir halk manzarası oluştu. Halkın başvurabileceği en ciddi güç Allah’tan sonra hukuktur. Şu an hukuk yollarına başvurma konusunda çok anlamsız bir çekingenlik ve yılgınlık görüyorum. Sebebini sorduğumda hâkimler savcılar hükûmet ne derse onu yapar diyorlar. Hayır, hâkimler ve savcılar da insandır, onların da sevdikleri var, çoluk çocukları, ihtiyar anne babaları var. Onlar uzayda yaşamıyor. Mutlaka onlar da bir yerde direnç gösterecek ve adaletin terazisini gözeterek karar verecektir. Covid-19 tedavisi bahanesiyle yakınını kaybedenlerin ilgili doktorlar aleyhine mutlaka kasıtlı cinayetten suç duyurusunda bulunması ve bunu yaparken ısrarla otopsi talep etmesi, hastanede tedavi olup çıkanların ilgili doktorlar aleyhinde mutlaka adam öldürmeye tam teşebbüsten suç duyurusunda bulunması, yolu hastaneye düşen herkesin ilgili kurum aleyhine maddi manevi tazminat davası açması, karantina diye hukuksuz ve usulsüz şekilde ev hapsi cezasına mahkum edilen 83 milyonun genelgeyi yayınlayan kurum aleyhine maddi manevi tazminat davası açması, maske takmıyorsun diye ceza kesilince mutlaka itiraz edilmesi ve tüm hukuk yollarının Anayasa Mahkemesine kadar ısrarla götürülmesi gerekmektedir. Pandomim tedbirleri kapsamında kendisine ceza kesildiği için polisle tartışan biri görüldüğü zaman çevredeki tüm vatandaşların destek için hızla o şahsın yanına gidip polisle tartışmaya girmesi gerekmektedir. Siyonizme karşı birlik olma ve ortak hareket etme zamanıdır. İblis ve çetesinin amacı, insanları birbirinden kopararak yenmektir. İki kişinin bir araya gelmesine bile tahammül edemiyorlar ama maçta gol olunca tüm futbolcuların sarmaş dolaş olmasını asla garipsemiyorlar. Hukuk, vatandaşın yanındadır. Genelgelerle, talimatlarla Anayasal haklara aykırı ve aşırı tedbirler alınamaz. Bu çeşit tedbirlerin tamamı yok hükmündedir. Her çeşit itiraz ve dava hakları en sonuna kadar ve en hırçın şekilde kullanılmalıdır.
Kıymetli okurlar, konu konuyu açınca röportajımız epey uzadı. Açıkçası yeni virüsleri duyunca içten içe bir karamsarlığa kapılmadım da değil. Röportajı burada keserek siyasal fütürizm alanında dünyanın en önemli simalarından olan İbrahim Çetin’e teşekkür ediyorum. Yıl bazında öngörülerde bulunmayı sevmemesine rağmen beni kırmadı ve yine tüm içtenliğiyle düşüncelerini paylaştı. Sizlere selamlarını iletiyor.
Saygıdeğer okurlarıma hayırlı, uğurlu, sağlıklı, sıhhatli, başarılı, bol kazançlı bir 2021 diliyorum. Esen kalınız…