Uzun bir aradan sonra ilk defa bir köşe yazısı için kolları sıvadım. Uzun diyorsam laf olsun diye değil elbette. Neredeyse 4 yıl.( Umarım pas tutmamıştır laptop tuşlarım :D )
Sebep?
Sebepleri ise bambaşka bir yazı konusu olabilir. Ama genellemek gerekirse toplum baskısı diyelim????
Velhasıl kelam konumuza bir sloganla giriş yapalım.
‘Omo ile kirlenmek güzeldir’ söylemini kendimize uyarlıyorum;
‘Siyasetle kirlenmek güzeldir’ diyorum.
İnanın deterjanın çıkaramadığı kirleri çıkartıyor bu siyaset! Nasıl mı çıkartıyor?
Gelin hep beraber önce nasıl kirlendiğine bakalım.
Siyasete girmek için ilk adım olarak ellerimizi kirletmek lazım. Biliyorsunuz, para elimizin kiridir????
“Şu 10 milyonu al da beni başkan adayı yap. Dur, dur! Vazgeçtim. Millet Vekili olayım. (milletin haberi yok ama) ya da en iyisi il başkanı falan olayım. Off.. Ya da kafana göre takıl! Bu parayla hangi koltuktan bilet alabiliyorsam ayarla işte”
Kirlettiğimiz elimizi, el attığımız insanların dilleri temizliyor. Bu saatten sonra ne yapsak mubah. İstediği kadar kirlensin, temizleyen birileri oluyor arkasında. Ya suç ortağıdır bu biri ya da bir kukla.
Komik değil mi?
Pardon önüne ‘Trajik’ kelimesini getirmem gerek.
Trajikomik!
Parayla satın alınan koltukların bizi yönetme yetkisi olan bir dünyada yaşıyoruz.
Şimdi soracaksınız “Parası olmayanlar siyaset yapamaz mı?” diye. %90 yapamaz derim.
Ben size sorayım!
Paranız olmadan nasıl reklam yapacaksınız?
Hadi reklam yapıp ilgi çektiniz diyelim, nasıl ilgisini çektiğiniz insanları yanınızda toplayacaksınız (şakşakçılar)
Hadi kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez diyerek toplandılar etrafınıza diyelim, nasıl giriş bileti alacaksınız?
Hadi bilet aldınız diyelim, nasıl içerde uzun kalacaksınız?
Daha bunun gibi bir ton nakitsel silsileler…
Oysa siyasetçiler halka hizmet etmek, milletini refah içinde yaşatmak, ülkesini muasır medeniyetler seviyesine çıkarmak, uzaya gitmek (önemli bir konu ;) ) için çalışmalıdırlar. İhale aşkı ve arsa-imar ilişkisi ile yanıp tutuşursan milleti de yakıp tutuşturursun.
Peki siyasi partilerin kurulum amacı nedir? Neden çıkar bu siyasi partiler ortaya?
Şöyle izah edeyim;
Bir siyasi parti diğer bir siyasi partiye demiş ki “ Ben vatanımı senden daha iyi yönetebileceğime inanıyorum”
Yani demem o ki, siyasi partilerin varlığının asıl sebebi bu olmalı ve tabi daha iyi yönetebileceğine dair de elinde doneleri, projeleri, fikirleri vs. olmalı.
Ama çok şükür partilerimiz iyi geçinerek sıkılmamıza neden olmuyor, siyasi savaşlarıyla bize unutulmaz bir heyecan yaşatıyorlar. Sürükleyici serüvenler, entrikanın zirvesinde taht oyunları. Halkı düşünen kim? Haklı olma derdinde haksız halk temsilcileri. Millet CHP, AKP prodüksiyonunda açlık oyunlarının başrolünü oynuyor, kimse de bizi bu oyuna kim zorladı demiyor.
Ey Demokrasi! Sana sesleniyorum. Eğer geldiysen üç kere tıklat!
Şışt… Bir saniye arkadaşlar, duymaya çalışıyorum…
Çıt yok!
Oysa demokrasi ölmüştü. Ruh çağırma seansı onu bulmanın tek yoluydu… Bu da mı olmadı.
Olmadı arkadaşlar. Olmuyor! Ölen demokrasi değil bizlerin içindeki demokrasi aşkı. Böyle gelmiş böyle gidercilikle sabit duruşumuz bizi bu hale getirdi. Ben mi kurtaracağım ülkeyi demelerimiz bizi pasifleştirdi. Siyasete girip kirlenmekten korkma duygusu bizi uzaklaştırdı. Meydan liyakatsiz insanlara kaldı. Kendi elimizle hiçbir baltaya sap olamayacak insanları aldık başımıza taç yaptık.
Hayalperest atamız Mustafa Kemal’in kemikleri sızlıyor. Kurduğu tüm hayalleri gerçekleştiren ulu önderimiz şimdi olsa şöyle bir hayal kurar mıydı acaba;
Tüm siyasi partiler vizyonu, misyonu ve ideolojisiyle yüksek bir seviyede olsa, partiler başarılarıyla birbirini geçme çabasına girse, çok zor ama bir parti diğer partinin görüşüne saygı duysa ve o görüş gerçekten halka faydalı bir görüş ise engel olmayıp destek olsa (Yok arkadaşlar alkol falan almadım) dilek-istek kipleriyle kurulmuş ütopik fikirlerle dolu bir cümle oldu sanırım. Hayal işte! Kurmadan duramıyor insan!
Size üstteki hayalimin boş olmadığını kanıtlayacak örnek bir olay anlatayım;
Elon Musk’ı çoğu insan bilir. Kimi SpaceX’ten, kimi Tesla marka araçlardan, kimi de kendi Twitter hesabındaki profilde Anıtkabir’de çekilmiş fotoğrafından bilir bu şahsı muhteremi. Benim de hayran olduğum başka bir hayalperesttir kendisi. Tıpkı Atatürk gibi kurduğu hayalleri gerçeğe dönüştürmek için hareket halinde olan. Velhasıl kelam bu şahıs elektrikle çalışan arabasının patentini tüm dünyanın ulaşabileceği hale getirdiği için herkesi ‘Deli mi bu adam’ diye hayrete düşürmüştü. Dikkat edin elektrikle çalışan araba üretmesi bu kadar hayrete düşürmedi insanları. Tabi bizler nasıl ulaşabiliyorsak bu ‘Elektrikli araba nasıl yapılır’ı içeren patentlere, rakipleri de ulaşabiliyor. Bu sebeple bir röportajında basın mensubu bir arkadaş ‘Deli misiniz?’ sorusunu uygun bir dilde soruyor kendisine. Elon Musk’ın cevabı ise;
“Deliklerle dolu bir gemideyiz ve bu gemi su alıyor. Biz tesla ile bu gemiden suyu atacak bir kova yaptık. Siz olsanız kovanın tasarımını paylaşmaz mısınız?”
Ben böyle zihniyete sahip siyasetçiler görmek istiyorum. Bu denli özgüvenli, bu denli insanlığı düşünen! Başka partinin görüşü diye doğru olanı inkâr etmeyen, önüne engel koymayan. Bir başkasının başarısını alkışlamasını bilen, başarısızlığı içinde ona doğru yolu gösteren. Bizi refaha ulaştıracak zihniyet budur.
Üstte belirttiğim gibi küçük bir ihtimalde olsa hala elimizde %10’umuz var. Yani %10 siyasette parasız bir yerlere gelebilme olasılığı. Bu ihtimali de kaybetmeden önce kolları sıvayalım. Evet, haklısınız. Parayla kirlenmiş insanların size kirini bulaştırma tehlikesi de var elbet. Temiz bir geleceğe sahip olmak için biraz çamura bulaşmak hiçbirimizi öldürmez. Acı bir gerçek daha var, parayla bir yere gelme çabasında olan her insan liyakatsizdir demiyorum çünkü bu bahsi geçen kirlilik çift yönlü. Yani ya siz bu zihniyete sahipsiniz, ya karşı taraf bu zihniyette diye bu yola başvurmak zorundasınız veya iki tarafta bu günah tohumuna elverişli topraklara sahip.
Gel gelelim mevcuttaki tüm siyasiler kirlidir de demiyorum. Aralarında hayranlık duyduğum birçok siyasi var. Kim bilir belki de kirli bir yolu tercih ederek halkına hizmet etmek isteyenlerdendir bu kişiler. Ama orta da kabul etmek zorunda olduğumuz bir gerçek var. Kirli bir yolla bir yere gelmenin bedelini ya kendi öder ya da elinde olmadan halka ödetir. Neyse ki terazimiz var bizim. Vicdan terazisi. Artılar eksiler tartılır. Sonuca bakılır. Zayiatsız zafer olmuyor maalesef!
Anlatmak istediklerimin belki de binde biridir üstte yazdıklarım. Ama bu bir köşe yazısı, roman değil diyerek kendi elime prangalar vurdum. Zincirleri çözüp kaçmadan ellerim, son dokunuşları yaparak finale doğru gidelim.
İyi insanların varlığını siyasette daha çok hissetmek istiyoruz. Buna olan açlığımızı tarif etmek mümkün değil. Orhan Veli’nin şiirinde geçen ‘kelimeler kifayetsiz’ söylemini kullanırsak bu duygunun şiddetini ifade etmek daha kolay olur. Çekilmeyelim mücadeleden, korkmayalım savaşmaktan, utanmayalım başarısız olmaktan. Unutmayın birçok buluşun kaynağı başarısız girişimlerdir. Bilim adamlarının yaptığı hatalardan sonra tesadüfen bulunan icatları bir araştırsanız hata yapmak için gönüllü olacağınıza adım gibi eminim.
Pes etmek olmasın tercihimiz!
Eğer atalarımız pes etseydi;
Zenciler hala köle, kadınlar hala adsız, kiliseler hala hırsız, Krallar hala var ve arsız olurdu.
Biz bir Mandela değiliz,Martin Luther King değiliz, Che guevara değiliz, Atatürk değiliz elbet ama başka isimler olabiliriz.
Eğer onlarda pes edip bu isimler olmayı reddetseydiler bizler insan bile olamazdık. Neden geleceğin yeni isimleri olma şansımız varken pasif olmayı tercih edelim ki?
Sanırım kahraman olmaktan da korkuyor insan. Her şeyin bedeli olduğu gibi kahraman olmanın da bir bedeli var elbet. Ölümlü dünya… Eninde sonunda ölmeyecek miyiz?
“Savaşırken ölenleri kahraman yapan, ölümleri değil, ölümlerinin sebepleridir.” Demiş Napoleon.
Bir Napoleon olmasam da bende alengirli bir söz söylemiş olayım; Ölmek için güzel bir sebebin varsa, kahraman olarak anılmak mubah sana!