19 Mayıs günü akşama yakın saatlerde İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, Azerbaycanlı mevkidaşı İlham Aliyev ile gerçekleştirdiği ortak baraj açılışı töreninden dönerken helikopterinin kaza kırıma uğraması sonucu yaşamını yitirdi. Dünya gündemine bomba gibi düşen kazada Cumhurbaşkanı Reisi’yle aynı helikopterde bulunan İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, Tebriz Cuma Mescidi İmamı Ayetullah Ali Haşim ve Doğu Azerbaycan Eyalet Valisi Malik Rahmeti de hayatını kaybetti. Kazanın ardından İran Genelkurmay Başkanı Muhammed Bakıri hem orduyu hem devrim muhafızlarını teyakkuza geçirdi.
Konuyla ilgili derin yorumumu yapmadan önce bağlantılı olduğunu düşündüğüm benzeri diğer gelişmeleri sıralamak istiyorum.
4 Mayıs günü Türkiye’de Ankara Emniyeti merkezli darbe planı ifşa oldu, gece yarısı acil müdahale edildi.
15 Mayıs günü küresel iklim değişikliği dayatmalarına boyun eğmeyeceğini açıklayan Slovakya Başbakanı Fico’ya suikast düzelendi, durumu ciddiyetini koruyor.
16 Mayıs günü Rusya’yla sıcak ilişkileri olan Sırbistan Devlet Başkanı Vucic’i ölümle tehdit eden bir kişi tutuklandı.
19 Mayıs günü son zamanlarda BRICS’e ve İran’a yaklaşan Suudi Kralı Salman, aynı ay içinde ikinci kez hastaneye kaldırıldı.
19 Mayıs günü Azerbaycan ve Türkiye ile sıcak ilişkiler kuran İran Cumhurbaşkanı Reisi helikopter kazasında can verdi. Reisi’nin kazadan önceki son sözleri şunlar oldu:
“Bazıları bizim bir araya gelmemizi ve ortak başarılarımızı hoş karşılamıyor fakat bunlar bizim için önemli değil. Önemli olan ülkelerimiz, devletlerimiz ve halklarımız için iyi olanı hep birlikte hayata geçirmiş olmamız.”
Dahası bütün bu saydıklarım, İsrail’in arz-ı mevud çalışmaları kapsamında ikinci faza geçtiğini açıklamasından sonra gerçekleşti. Hiçbir şeyin tesadüf olamayacağını bilen biri olarak ileri dönük şekilde daha kapsamlı bir analiz yapılması gerektiği gayet açık.
İran’da sözde kazaya odaklanalım. 19 Mayıs günü saat 15:58’de Israel War Room adlı X hesabı sadece helikopter emojisi olan bir tweet paylaştı.
Sosyal medya siteleri arasında en fazla ajanın ve güdümlü trolün kol gezdiği ve kitlesel manipülasyon hareketlerine sahne olan X’deki İsrail yanlısı hesapların da Reisi’nin ölüm haberiyle öfke ve kin kustuğu, ağır hakaretlerle ve yine araya Müslümanları da katarak sözlü saldırılarda bulunduğu görüldü. Özellikle Türkiye bağlantılı İsrail-MOSSAD güdümlü hesapların -ki malumunuz olduğu üzere bunlar avatarlarına Atatürk’ün resmini koyup altına kocaman Mustafa Kemal Atatürk yazan tipler- ağız birliği yaparak ve güya Mahsa Amini olayını ileri sürerek Reisi’ye hakaret yağdırmış olmalarını özellikle not etmek lazım.
Yeri gelmişken bir parantez de Mahsa Amini’ye açalım. Kimdir Mahsa Amini? Kısa süren İran Baharının fitilini ateşleyen ve sözüm özgürleşme adı altında ona açılıp savunmayı savunan bir MOSSAD ajan. İran, MOSSAD ajanı devşirme konusunda Türkiye’den sonra dünyadaki en elverişli ikinci ülkedir. Nasıl bizde milyonlarca Sabetaycı, kripto Ermeni, kripto Yahudi, kripto Rum ve on binlerce mason varsa İran’da da milyonlarca İsfahan Yahudisi var. Pek çoğu kripto olan bu Yahudilerin İran’a ellerinin kollarının uzanamayacağı bir yer yok. Hatta bundandır ki İran ile İsrail arasındaki söz ve füze düellosu bir tiyatrodan öteye gitmedi.
Bir de şu soruyu sormak gerekiyor: Merhum Reisi nasıl biriydi?
Humeyni’den sonraki dini lider Ali Hamaney’in geçen günlerde Tahran’daki bir kitap fuarında yabancı yazarlı bir kitap üzerinden Türklere ve Osmanlılara dil uzattığını hatırlarsak İran rejiminin genel konseptinin Sünnilere ve özellikle Türklere düşmanlık olduğunu söyleyebiliriz. Zira bu düşmanlık kökeni yüzyıllara dayanan bir realitedir ve değişmiş değildir. Ne var ki İran, nüfusunun yarısı Türk kökenli olması hasebiyle zaman zaman Türklere dost liderler de çıkarıyor. Örneğin Ahmedinejad da böyle biriydi. Son olarak Reisi de Türkler ve Türkiye tarafında olduğunu belli eden adımlar atıyordu. Ermeni lider Nikol Paşinyan’ın yine son günlerde “Ermeni soykırımı olmamıştır” çıkışı ve Zengezur Koridoruna sıcak bakmaya başlaması mutlaka İran’ın bilgisi dâhilindedir zira Ermenistan ile İran, Azerbaycan ile Türkiye gibidir. Ermenistan’daki yumuşama ile birlikte İran da Azerbaycan politikasını değiştirerek çok ciddi bir yumuşama politikasına geçiş yapmıştı. Azerbaycan sınırında tatbikatlar yaparak savaş tehdidinde bulunan İran’dan Azerbaycan’la ortak hidroelektrik tesisi açan, ortak anıtlar diken bir İran çıktı karşımıza.
Bunca önemli değişim siyonist lobilerin dikkatinden kaçmış olabilir mi? Global Siyonist lobiler, az evvel ismini zikrettiğim liderleri nasıl bir bir ortadan kaldırdıysa Reisi’yi de ortadan kaldırmak için harekete geçti. Bunda bir şüphe göremiyorum. Ortadan kaldırma eylemini nasıl gerçekleştirdikleri önem arz ediyor. Bu noktada yine bir metafordan yola çıkmak isterim. Muhsin Yazıcıoğlu suikasti ile Reisi suikasti en başından beri birbirine çok benzetildi. Bana önceleri biraz tuhaf gelmişti ama iki olayı plan ve proje olarak incelediğimde esasında tıpatıp aynı olduklarını görüyorum. Muhsin Yazıcıoğlu, İsrail’in, ABD’nin, siyonist çevrelerin aslında tüm vahşi Batının hedefine girmişti. Suikast, sabotaj, montaj gibi pis işlerde uzman olan siyonist mahfiller, ihaleyi FETÖ’ye verdiler. FETÖ militanları önce helikopteri bozdu, sonra da sarp dağlara zorunlu iniş yapan helikopteri FETÖ militanlarından oluşan ve 15 Temmuz’da da baş rol oynayan MAK timleri herkesten önce bularak hâlâ canlı olan Muhsin Yazıcıoğlu’nu ve helikopterdeki diğer kişileri infaz ettiler. Reisi suikastini ise İran içinde FETÖ benzeri bir siyonist mahfilin gerçekleştirdiği su götürmemektedir. Çünkü yollar, yöntemler aynıdır. İran gibi ciddi bir ülkenin Cumhurbaşkanının helikopterinin diğer helikopterlerden ayrılıp tek başına bir rotaya girmedi ve bu rotanın gerek iklim gerekse yeryüzü koşulları yönünden en elverişsiz rota olması, kazadan sonra tam on saat helikopter enkazına ulaşılamaması anlamsız değildir. Bunca zâfiyetin bir arada olması, planlanmış bir kazayı, diğer tabirle sabotajı ve daha net bir tanımla da suikasti işaret etmektedir.
Siyonist mahfiller İran’a Azerbaycan’la savaş rolü vermişken İran’ın tutup da Azerbaycan’la iş birliğine gitmesi şeytanistler için yenilir yutulur bir adım değildi. Şeytan her yerde kan, göz yaşı, kaos ister; hiçbir yerde barış istemez.
Reisi suikastinin bizi yakından ilgilendiren bir derinliği daha var. Malumunuz olduğu üzere Kalkına Yolu Projesi kapsamında Basra’dan Erbil’e, Erbil’den İstanbul’a uzanan bir demiryolu ve ticaret ağı projesi için yakın zamanda düğmeye basılmıştı. Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın Kuzey Irak ziyaretini ve her yerin nasıl da Türk bayraklarıyla donatıldığını hatırlayınız. Bu gelişmeden sonra azılı PKK’lı terörist Duran Kalkan, İran’ın da desteklediğini şaşkınlıkla gördüğünü belirttiği söz konusu projeyi engellemek için İsrail ve ABD’nin harekete geçeceğini, buna kalkışanlardan küresel çetelerin hesap soracağını tehditvâri bir dille taraftarlarına aktarmıştı. Reisi suikastinden sonra Kalkınma Yolu Projesinde sürpriz aksamalar görüleceğini öngörmekteyim.
Uzun lafın kısası değerli dostlar, Ortadoğu bir cadı kazanına dönmüş durumda. Cadılar konusunda uzman biri olarak gördüklerimi size aktarmaya çalıştım. Umutla ve ısrarla barış dolu günlere…
Muhammed GÖMÜK
Araştırmacı Yazar